Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yerli malı, yurdun malı

 Diyarbakır’da düzenlenen “Türkiye’de Yoksulluğu Önleme Stratejileri” konulu toplantının raporlarını okurken bir an için yıllar öncesine gittim.

Yerli Mallar Haftası’nda bize öğretilen en önemli şey Türkiye’nin asla açlık tehlikesi ile karşı karşıya olmadığı, tarımsal üretim potansiyeli nedeniyle beslenme konusunda kendi kendine yeten birkaç dünya ülkesinden biri olduğu anlatılırdı.

Bu hepimiz için bir gurur vesilesiydi. Sıra kapaklarının üzerine açılmış beyaz mendiller üzerine konulmuş iğde, mandalina, muşmula, keçi boynuzu, leblebi şekeri, kurutulmuş kayısı, kuru üzüm ve dut kurusundan oluşan ‘yerli malı’ çerezleri yer; İş Bankası ya da Ziraat Bankası kumbaralarımızı ‘hangisi daha ağır’ diye yarıştırırken böyle bir ülkede yaşadığımıza şükrederdik.

Bir gün gelip Türkiye’de yaşayan her yüz kişiden 15’inin günde bir doların altında gelire sahip olacağını hiç düşünemezdik.

Bunun açlık demek olduğunu, bu insanların akşam yatarken ertesi sabah karınlarını doyurup doyuramayacaklarını bilmeyeceklerini aklımızın kenarından bile geçiremezdik.

0 yıllarda ‘açlık’ denilince gözümüzün önüne Biafra gelirdi. Sinemaya gittiğimizde gelecek program fragmanlarından önce gösterilen ‘Dünya Haberleri’ filmlerinde açlıktan karınları şişmiş, küçücük gövdelerinin üzerinde kocaman başları ve bembeyaz iri gözleriyle bir uzaylı yaratık gibi duran çocukların bir lokma ekmeği kapmak için birbirlerini nasıl ezdiklerini seyreder, Türkiye’de asla böyle bir olay yaşamayacağımızı düşünür, sevinirdik.

Kardeşlerimle tabakta bıraktığımız pilav arlıklarının bir yılda kaç ton pirinç edeceğini ve bunun da Vietnam’da kaç çocuğun karnını doyurabileceğini hesap makinesinde garip çarpma bölme işlemleriyle bulan babama da çok kızardım o zamanlar.

“Türkiye’de asla açlık çekilemeyeceğini, tarımsal üretimimizin herkesin karnını doyurmaya yeteceğini bilmiyor” diye düşünür ama sesimi çıkaramazdım.

Dün Diyarbakır’daki toplantı ile ilgili haberleri okurken babamın yıllar sonra bir kez daha haklı çıktığını düşündüm. Yaşını ilerledikçe sanıyorum babamın haklı, benim haksız olduğum daha pek çok konu bulacağım.

Dün Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşlarının Birleşmiş Milletler ile birlikte düzenledikleri toplantı sürerken Ankara’da ‘koltuk kavgası’ devam ediyordu.

Türkiye’nin insanları bir tarım ülkesinde açlık çekerlerken Tansu Hanım ile Necmettin Bey iktidarda birkaç ay daha kalmalarını sağlayacak garip pazarlıklar içindeydiler.

Liderlerin politik hırslarına teslim olmuş bir Meclis, yolsuzlukları örtbas etmek üzere kurulmuş bir hükümet ve sofradan tok kalkmanın ne demek olduğunu dahi bilmeyen 5,5 milyon vatandaşı olan bir ülke…

Şimdiki çocuklara Yerli Mallar Haftası’nda acaba hangi masallar anlatılıyor?