Dünya futbolunun en büyük isimlerinden birisi olan “sihirbaz” (II Mago) lakaplı Helenio Herrera’nın ölümü aklını futbolla bozmuş bizim Türk basınında kendisine nedense fazla yer bulamadı.
Vaktiyle “Sophia Loren’den sonra en popüler İtalyan benim. Çünkü onun vücudu benimkinden daha güzel” diyen Herrera’nın ruhunun bu duruma fazla aldırmayacağından eminim ama, bu son derece renkli kişiliğin ardından bir futbolsever olarak bir şeyler yazmak istiyorum. Ayrıca, futbolu sevseler de sevmeseler de Radikal okuyucularının, gerçek bir düşünür olan Herrera’nın öyküsünü merakla okuyacaklarına da inanıyorum.
Futbol, dünyada belli başlı birkaç tarzda oynanıyor: İngilizlerin oynadığı uzun paslı futbol, bir başka futbol dehası Lobanovski’nin en yetkin örneğiyle Dinamo Kiev’e oynattığı total futbol, Brezilya ile özdeşleşen, bizde de vaktiyle Fenerbahçe’nin temsil ettiği serbest futbol ve Herrera’nın ‘catenaccio’ olarak isimlendirilen İtalyan savunma futbolu.
“Catenaccio” İtalyanca’da “asma kilit” anlamına geliyor. Adam markajı yapan savunma oyuncularının arkasına yerleştirilen bir stoperin kalenin önüne bir tür kilit asmasından alıyor bu ismi.
Bizim futbol geleneğimizde “Çanakkale geçilmez” olarak isimlendirilen ‘catenaccio’nun diğer savunma futbolu örneklerinden ayrılan en önemli yönü ise sağ ve solda oynayan savunma oyuncularının takımla birlikte hücuma çıkması.
Ama Herrera’yı tüm dünyaya “sihirbaz” olarak tanıtan özelliği bu teknik detaylarda gizli değil. Herrera, futbolun bir takım oyunu olduğunu, futbol takımlarının bir büyük aile oluşturduğunu ve ancak bir arkadaşlar topluluğu haline gelmiş takımların başarılı olabileceğini ilk kez keşfeden ve takımlarında bunu gerçekleştiren bir “baba” aynı zamanda. Onun zamanında İnter takımını Avrupa’nın yenilmez armadası haline getiren de ‘catenaccio’dan çok bu özelliğiydi.
Zaten o da teknik taktiklerden çok bunu önemserdi. Bir keresinde “Bir taktiğiniz vardır, bir gol yersin ve taktik poff” diyerek esas dikkat edilmesi gerekenin “tek takım, tek aile” olduğunu söylüyordu. Bunun nefret ettiği Mussolini’nin “tek şef, tek millet” görüşüne bir nazire olduğunu düşündüm hep.
Futbolcuların önemli maçlardan önce kampa alınması, takım yemeklerinin büyük bir masanın etrafında hep birlikte yenmesi, futbolcuların eş ve çocuklarının da kendilerini takımın bir parçası gibi hissetmelerinin sağlanması onun futbol felsefesinin temelini oluşturuyor. Bugün için çok sıradan gibi görünen bu tür etkinlikleri dünyada ilk kez Herrera’nın uygulamış olduğunu futbol dünyasında acaba kaç kişi biliyor?
Herrera’ya sempatim şimdi nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir röportajından kaynaklanıyor aslında. “Sihirbaz” Venedik’in “palazzo” olarak bilinen saraylarından birisinde yaşıyordu. Eve giden bir gazeteci bu muhteşem sarayın içinde birçok camın kırık olduğunu görmüştü. Nedenini sorunca da bunun Herrera’nın oğluyla evin içinde futbol oynamasından kaynaklandığını öğrenmişti. Küçükken kardeşim ve babamla birlikte evin içinde çok top oynayıp sayısız cam, vazo ve avize kırdığımız için Herrera’yı kendime çok yakın hissetmiştim. Karısı da annem gibi o anlarda çok sinirlenmiş olmalıydı!
Sihirbaz’ın cenazesi çok sevdiği Venedik’te gondollardan oluşan bir kortejle kiliseye götürüldü. Vaktiyle evin içinde top oynayıp camları kıran oğlu, Herrera’nın İnter’e daha küçük bir çocukken getirip dünyanın en önemli savunma oyuncusu yaptığı Facchetti’ye cenaze töreninde küçük bir el yazması kitap verdi.
Kitap, Herrera’nın bugüne kadar ortaya hiç çıkmamış gizli futbol taktiklerini içeriyordu. Acaba Facchetti bu kitabı yayınlayacak mı? Yayınladığı takdirde günümüz futbolu bundan nasıl etkilenecek? “II Mago” öbür dünyadan da eksantrik fikirleriyle biz ölümlülere futbolun nasıl oynanması gerektiğini anlatabilecek mi?