Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Vampirleri beklerken

 Eskiden vampir filmleri mi daha korkunç olurdu, yoksa ben çocuk olduğum için mi daha çok korkardım bilmiyorum.

Önceki akşam televizyonlarda Ankara’daki olaylarla ilgili görüntüleri izlerken birden aklıma çocukluğumun vampir filmleri geldi.

Hayır, televizyonlardan akseden vahşet görüntüleriyle, vampir filmleri arasında bir benzerlik kurmayacağım. Elbette Türkiye’yi karanlık bir geçmişe geri döndürmeye çalışanları da vampirlere benzetiyor değilim.

Vampir filmlerinin her zaman en heyecanlı sahneleri Drakula’nın sonunun geldiğini haber veren sahnelerdi.

O sahnenin başladığını da elinde (çivi kullanılmadan yapılmış) tahta bir haçla ortaya çıkan kahramanı görünce anlardık.

Filmin kahramanı elindeki haçı Drakula’nın suratına doğru uzatır, kollarını dirseklerinden asla bükmeden küçük adımlarla kurbanına doğru yaklaşırdı.

Haçtan yayılan öldürücü enerji Drakula’nın ya da öbür vampirlerin titremeye başlamalarına yol açar, geri geri giderek tabutlarına girmelerine kadar sürerdi.

Son sahne sivri kazığın vampirin kalbine çakılması sahnesiydi ki, bu bölümün konumuzla bir ilgisi bulunmuyor.

Reuters muhabirinin çektiği ve televizyon kanallarında gösterilen bir haber filmi bana işte eski sahneleri hatırlattı.

Haber filminde kimliği belirsiz bir genç kız çantasından çıkardığı çerçeveli bir Atatürk portresini protestocu kalabalıklara doğru tutuyordu.

Kılık kıyafetinden üniversite öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim genç kız tıpkı filmlerde vampirleri ürkütmek ve kaçırtmak için haç tutan kahramanlara benziyordu.

Protestocu kalabalığın göz ucuyla kendisini süzüp önünden sessizce geçmesine karşın o eylemini daha ileriye götürmek istercesine kalabalığa doğru küçük adımlarla yaklaşıyordu.

İlk önce bu genç kızın bir provokatör olduğunu düşündüm. Öfkeli bir kalabalığı kışkırtmayı ve yeni olaylara yol açmayı tasarladığını aklımdan geçirdim. Ama gerek genç kızın sakin duruşu gerekse protestocu kalabalıkların o küçük fotoğrafın önünden başlarını ters tarafa çevirerek geçişleri bu düşünceleri kafamdan çabuk kovmamı sağladı.

Genç kızın tavrında biraz da bir tank tümeni karşısında korkusuzca dikilen Tiananmen eylemcisinin kararlılığı vardı. Gerçek bir provokatörde asla göremeyeceğiniz bir sükûnet ve eylemde kararlılık sergiliyordu.

Eylemin bu ‘medyatik’ yönünün dışında elbette üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken yönleri de vardı.

‘İrtica’ ve ‘şeriat’a karşı verilen mücadelenin esasen bir demokrasi mücadelesi olması gerektiğinin hâlâ kavranamamış olduğunu gösteriyordu.

Demokratik bir toplumda protesto hakkını kullananın kim olduğunun değil, bizatihi bu hakkın kullanılmasının önemli olduğunu toplumun ‘ilerici’ çevrelerinin hâlâ anlamamış olduklarını anlatıyordu.
Milli mücadele kahramanı Mustafa Kemal’in fotoğrafı, vampir filmlerinde kullanılan türden bir puta çevriliyordu.

Genç kızın eylemi demokratik bir tepkinin dışa vurulması açısından anlamlı, bir ulusal kahramanın günlük politik tartışmalarda putlaştırılarak taraf haline getirilmesi açısından da son derece anlamsızdı.