Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yassah hemşerim!

 Eski yazılarımdan birinde şöyle demiştim: “Bir ülkede yayımlanan ‘özgün’ reklamların o ülke insanının karakterini yansıttığını düşünüyorum. Sanıyorum bu konuda da yalnız değilim.”

Bir arkadaşım yalnız olmadığımın bir kanıtını Fransız reklamcı Jacques Seguela’nın ‘Eğlenceli Şeydir Şu Reklamcılık’ isimli kitabında bulmuş. Seguela şöyle yazıyor:
“İletişim, başka bir deyişle reklamcılık uluslar gibidir. Kökenimizin ve günlük yaşantımızın değişmeyen aynası… Bana reklamının ne olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Becerikli ABD reklamcılıkta da etkinliği yarattı…Geçimsiz İngiltere bugün uluslararası çaptaki sarsıcı reklamcılığın başını çekmesini şaka anlayışına borçludur. Fıkır fıkır İspanya yürek titreten bir reklamcılık yapar. (Sıcakkanlı) İtalya kanı kaynatan; kurallara bağlı Almanya sarsıcı olmayan bir reklamcılık yapar. Ve Brezilya reklam spotları olanca dişlerini göstererek olanca cinselliği ile samba yapar. Tümü de ulusal kimliklerimizin birer yansıması, bu da iletişimin var olmakla eşanlam taşıdığının bir kanıtıdır.”
Kendime Seguela gibi, kimsenin reklamcılığını tartışamayacağı bir ‘destek’ bulduğuma göre, bu konudaki fikirlerimi ortalığa saçmaya devam edebilirim diye düşünüyorum.
Geçenlerde dikkatimi çekti, bir televizyon reklamında, filmin kahramanı olan ‘mafya babası’ kılıklı adam film süresince tam üç kez ‘ulan’ diyordu. Bir televizyon dizisindeki tipleme, orta sınıf ev kadınlarına hitap eden bir ürünün tanıtımında kullanılıyordu.
İlk bakışta bu durum bir çelişki gibi görünüyor, ama aslında ortada bir çelişki yok. Toplumumuzdaki lumpenleşme eğilimine gayet iyi yanıt veren, kendi toplumsal kökenlerini bulduğu için de başarılı olan bir reklam söz konusu.
Geçenlerde toplanan Reklam Özdenetim Kurulu’nun iki reklama getirdiği yayın yasağı birçoğumuzun gözünden kaçtı. Biri Ali Desidero’nun tıraş bıçağı reklamı, öteki ise ‘bankacı Demir Bey’in popüler banka reklamlarıyla dalga geçtiği reklam.
İkisi de son derece ‘rekabetçi’, iyi tasarlanmış ve Türk toplumunun bugün bulunduğu iki ucu yakalayan; bu özellikleriyle de toplumun değişik kesimlerini etkilemeyi başarmış reklamlardı.
Genel ahlaka aykırı değillerdi, iş dünyasının ve reklamcılığın temelini oluşturan rekabet duygusunu taşıyorlardı. Ama yine de bu iki reklamın yayımlanması yasaklandı. Ve bizler bu kararı hiç tartışmadan, normal bir şeymiş gibi kabullendik.
Yasaklamaya konu olan reklamlar gibi, yasaklama eyleminin bizzat kendisi de hareket noktasını toplumumuzun kökenlerinde buldu: Beğenmediğin fikri yasakla, ifade hakkını yalnızca beğendiğin düşünceler için kabul et.
Gerçekten çok ilginç bir durum: Reklamcılar tarafından oluşturulan ve tümü açık fikirli insanlardan kurulu bir mekanizma da toplumumuzun bu genel özelliğinden kendisini kurtaramıyor.
İnsan, sadece reklamları izleyerek bile bir toplum hakkında fikir sahibi olabiliyor.