Banu Alkan’ı geçen gün bir lokantada yemek yerken gördüm. Filmlerden, televizyondan aşina olduğunuz birisini karşınızda kanlı canlı görmek genellikle hayal kırıklığı yaratıyor, ama bu kez öyle olmadı. Tam beklediğim gibi bir kadın vardı karşımda, hatta beklediğimden daha çocuksu bir tarafı olduğunu bile söyleyebilirim.
Banu Alkan ‘Neremi, Neremi’den sonra bir kez daha Türk toplumunun gözdesi. Ali Taran’ın artık görmeye alıştığımız reklam mucizelerinden biri daha. Taran’ın ‘kokoreççi ve kestaneci’ dizisinde bu kez rollerden biri de Banu Alkan’a ait.
Değişik nedenlerle de olsa Türk toplumu Banu Alkan’a gülüyor, onu takip ediyor ve hatta bana sorarsanız bir anlamda Banu Alkan’a tapıyor. Hiç kuşku yok ki Alkan, bu performansıyla son yılların en önemli Türk starlarından birisi olmayı hak ediyor.
Bizim komedi geleneğimiz toplumsal hayatın tümüne yönelik bir eleştiri amacını hiç taşımadı. Evet zaman zaman yüksek mevkilerdeki kişileri de alaya aldığı, eleştirdiği oldu ama bu hiçbir zaman sisteme ve onların sistem içindeki rollerine karşı olmadı. Tipik bir Osmanlı komedisinde izlediğimiz garip paşalar, tuhaf alışkanlıkları olan kalem mensupları, katipler alay konusu oldularsa, bu hep kişisel acayiplikleriyle açıklandı. Çoğunluğu cahil bir halkın ‘okumuşlar’a duyduğu kıskançlığı kullanmak isteyen komedyenler tiplerini böyle çizdiler.
Cumhuriyet dönemi topu topu 75 yıllık geçmişiyle, binlerce yıllık toplumsal alışkanlıkları değiştirme gücüne hiçbir zaman ulaşamadı. Günümüzde lehçe farklılıklarının bir mizah unsuru olarak kullanılması, genellikle yoksul kişilerin cehaletinin modern zamanla çelişkisinden ortaya çıkan mizahın kullanılması bu dönemin en belirgin özelliği.
Ünsal Oskay, ‘Tek Kişilik Haçlı Seferleri’ (İnkılap Yayınları) isimli kitabında Türk komedi geleneğinin “küçük insanı, küçük insanın alay konusu yapmaktan ibaret kaldığını” söylüyor.
Banu Alkan’ın internet reklamı içindeki konumu bu tespitin kente uyarlanmış halini yansıtıyor. Kentliler, son reklamda Banu Alkan’a bu kadar çok gülüyorlar, çünkü, sürreel bir tip de olsa o onlardan biri. Giyimi, konuşması, davranışlarıyla tuhaf bir görgüsüzlüğü yansıtıyor, bir yandan da hepsinde ‘çok şükür ki ben böyle değilim’ duygularını uyandırıyor. İçinde bulunduğumuz ve bütün kentlileri lumpenleştiren sürece yönelik bir eleştiri getirmiyor ama o sürecin bir ‘tipini’ alay konusu yapıyor.
Öte yandan düşünmeden edemiyorum: Banu Alkan gerçek hayatında da o reklamdaki gibi rol mü yapıyor? Bütün yaşamını ‘aptal sarışın’ tiplemesinin üstüne kurup gerçek bir ‘star’ gibi hepimizle dalga mı geçiyor? Evet soru bu: Banu Alkan mı bizle dalga geçiyor, biz mi Banu Alkan’la dalga geçiyoruz?