Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Özel’i bekleyen sorun büyük

Özel’i bekleyen sorun büyük

Özgür Özel’in, CHP’nin yeni Genel Başkanı olması, Türkiye’nin politik hayatında bazı şeylerin değişebileceğini gösteren bir etki yaratacak.

Bu yeni tablo, genel seçimden sonra büyük bir hayal kırıklığı içinde seçimleri boykot da dahil olmak üzere parti yönetimini cezalandırmayı düşünen CHP seçmenini bir kez daha partinin arkasında toplayabilecek bir sonuç yaratacak.

Seçim yenilgisinin sorumluluğunu üstlenip istifa etmek yerine, koltuğunu korumaya kalkışan bir genel başkan ve parti yönetimine duyulan öfke, partinin genel merkezine nasıl yansıyordu bilmiyorum ama parti yönetimi değişmemiş olsaydı, CHP “ikinci büyük parti” olma vasfını dahi kaybedebilirdi.

Özel, eski partinin yeni genel başkanı olarak bir heyecan yaratabilir mi ve bu heyecan yerel seçimde bir rüzgâra dönüşebilir mi, bugünden bir şey söylemek zor.

Artık yerel seçimlere çok kısa bir süre var ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kişisel hırsı nedeniyle bugüne kadar partinin başında kalma ısrarının sonuçlarından biri de bu azalan zamandan kaynaklanan sorunlar olacak.

Yani Özel’in işi o kadar da kolay değil.

Önündeki en ciddi sorun, Kılıçdaroğlu’nun elinde siyaset üretemez hale gelmiş bir partinin yeniden kendisine gelebilmesi için gereken zaman.

Zaman sorunu aynı zamanda bu partinin teşkilatının ciddi olarak yenilenmesi konusunda da geçerli.

İşinin çok zor olduğunu eminim kendisi de biliyordur.

Bu süreçte en büyük avantajı ise “yenilenme” fikrinin kolay pazarlanabilecek bir fikir olması.

——————————-

Ele verir talkını

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AB Genişlemesi ve Reformu toplantısında Gazze’deki soykırım ve etnik temizliğe dikkat çekti.

“Bazı AB ülkelerinde Filistinlilerle dayanışma gösterilerinin engellenmesi çifte standarttır” dedi.

Bakan Fidan’ın bu konuda haksız olduğunu söyleyemeyiz.

Bazı Avrupa ülkelerinde Filistin ile dayanışma gösterilerinin yasaklanması ve İsrail’in soykırım diye de nitelenebilecek etnik temizlik operasyonuna verilen destek kuşkusuz ki “insan hakları” konusunda ciddi bir çifte standarda işaret ediyor.

Fidan hazır bu konularda fikir yürütmeye başlamışken, bir parçası olduğu hükümetin insan hakları ve fikir özgürlüğü konularında uyguladığı çifte standartları da tartışma konusu haline getirmeli.

Dönüp önce kendi ülkesine bakmalı.

Bu ülkede insan haklarına ne kadar saygı duyuluyor, hakları olduğunu zannedip, bunları kullanmaya kalkışanların başına neler geliyor?

Eski bir MİT Müsteşarı da olduğuna göre bu konularda açık ve net bir fikre sahiptir diye düşünüyorum.

Bakan’ın sözleri ve hükümetin icraatları arasındaki çelişki, “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” atasözünü hatırlatıyor.

Zaten bu nedenle de söylediği sözler hedefine ulaşmıyor.

Muhataplarının, Fidan’ın yüzüne karşı gülmediklerine ve Türkiye’deki durumları hatırlatmadıklarına eminim. “Diplomatik nezaket” diye bir şey var çünkü.

Oysa Bakan Fidan’ın ülkesinde insan haklarına saygılı bir hükümet ve Adliye olsaydı, muhataplarının en azından yüzleri kızarırdı.

Kanunları eğip bükerek, sadece bir haber yazdı diye gazetecileri hapse atan bir ülkenin Dışişleri Bakanı olarak böyle konuşmak bilmiyorum Fidan’a da zor geliyor mu?

Bu konuyu bir daha düşünmesinde ve AB’deki muhataplarına söylediği sözlerin benzerlerini hükümet toplantısında da dile getirmesinde yarar var.

Ancak o vakit unutulmaz ve etkili bir Dışişleri Bakanı olabilir, bu tabloda bu mümkün değil.

———————————