Teselli ikramiyesi
Maçtan önce esame listeleri dağıtıldığı zaman, Lorant’ın çıldırmış olduğunu düşündüm. Fenerbahçe’nin en önemli silahları yedek kulübesindeydi. Fatih, Abdullah ve Rapajc’in bu maçta görevlendirilmemiş olmalarını hayretle karşılamıştım. Ancak maçın genel gidişi, Lorant’ı haklı çıkardı.
Fenerbahçe, Beşiktaş’a oyun oynama fırsatı vermeyecek diri bir kadroyla sahaya çıkmıştı. Nitekim bütün maç, Fenerbahçe’nin orta sahada Beşiktaş’a oyun oynama fırsatı vermediği bir tablo içinde oynandı. Birinci yarıda Fenerbahçe sadece iki kere Beşiktaş kalesine gitti. İkisi de gol pozisyonu oldu. Birincisinde Johnson topu dışarı attı. Ama ikincisinde Serhat Fenerbahçe’yi öne geçirmeyi başardı.
Fenerbahçe’nin öne geçmesiyle birlikte, Beşiktaş oyun üstünlüğünden iyice koptu ve gelişi güzel toplarla Fenerbahçe kalesine gitmeye çalıştı. Bu sanıyorum Lorant’ın planının biraz da şans yardımıyla çıkması anlamına geliyordu. Nitekim ikinci yarının hemen başında, Fenerbahçe’nin bulduğu ikinci gol, zaten bitmiş Beşiktaş’ın oyunu tamamen bırakmasına yol açtı. Fenerbahçe, kontrollü bir oyunla Şampiyonlar Ligi hesaplarında Beşiktaş’ı geride bırakmayı başardı.
Maçın hakemi Muhittin Boşat belki Ali Eren’i atmakla haklıydı ama bu kararının altında ezildi. Özellikle Ceyhun’un ikinci sarı kartla oyun dışına çıkarılması, sadece bu şaşkınlıkla izah edilebilinir.
Beşiktaş diri bir takım. Ancak tek eksikleri önemli maçların ağır psikolojisini taşıyamıyor olmaları… Tümer’in gördüğü kart, İlhan’ın gördüğü kırmızı kart ve oyun genelindeki savrukluk ancak böyle açıklanabilir.
Dün aslında bir anlamda, bir tür teselli ikramiyesi maçı oynanmıştı! … Ve ikramiyeyi Fenerbahçe kazandı. Ancak önümüzdeki üç haftanın, ligin zirvesindeki üç takımın genel kalitesizliği göz önüne alındığında, çok şeylere gebe olduğunu da söyleyebilirim.