Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Adalet Bakanı elbette istifayı düşünmeyecek

DÜZGÜN işleyen bir kamu yönetimi sistemi öngörülebilir olmalıdır.

Bizde ise bu pek mümkün değildir. Uygulamalar valisine göre, kaymakamına göre, daire başkanına göre, müdüre göre vs. değişebilir.
Bunun tek istisnası kamu yöneticilerinin yapılan hatalardan sonraki tutumlarıdır. İşte bunu hepimiz öngörebiliriz ve yanılmayız.
Böyle durumlarda kamu görevlisinin tutumu ilk anda olayı yalanlamak, olay yalanlanamayacak kadar ortadaysa da suçu başkalarına atmaktır ve o suçlu doğal olarak olayın mağduru durumundaki vatandaştan başkası da olamaz.
Urfa’daki cezaevi yangını ve 13 kişinin ölümü olayında da böyle oldu.
İlgili bakan ve Başbakan “Olayı araştıracağız, aydınlatacağız” gibi konuşuyorlar ama suçluyu ilk günden ilan ettiler zaten: Vantilatör yüzünden birbirleriyle kavga çıkaran ve ranzaları kapılara yığdıkları için yangının söndürülmesini engelleyen mahkûmlar!
Sıcaklığın 50 derecelere vardığı bir kentteki 350 kişilik cezaevine 1150 tutuklu ve mahkûmun tıkılmasının olayda bir rolü yok!
2011’in eylül ayında, bu yılın ise ocak ve nisan aylarında bu durumun yaratacağı sorunlara işaret eden tehlikelerin anlatıldığı dilekçelere yanıt bile vermeyen Adalet Bakanlığı’nın da suçu yok.
Cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmların yaşam koşullarının insan haklarına uygun olmasından ve can güvenliklerinden Adalet Bakanlığı sorumludur.
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki Urfa Cezaevi’nde bakanlık üzerine düşen hiçbir görevi yerine getirmemiş. Cezaevinde mahkûm başına tuvalet kullanma süresi günde 2 dakika ve su günde dört kez birer saat süreyle verilebiliyor!
Kobayları bile bir kafese o kafesin alacağından daha fazla sayıda koyarsanız, aralarında kavga çıkıyor. Bunca insanın, böyle şartlar altında yaşamaya zorlanıp, kavga etmemeleri mümkün mü? Kavgaya yol açan ortamı düzeltmek kimin işiydi?
Bütün bunların idari sorumluları var ve onların kim olduğunu bulmak basit bir soruşturma ile halledilebilecek bir iş.
Ama bir de siyasi sorumlu olmalı. Demokratik, medeni bir ülkede düzgün gitmeyen her işin bir siyasi sorumlusu vardır ve bu olayda da o kişi Adalet Bakanı’ndan başkası değildir.
Bakanın bu sorumluluğu üstlenip istifa etmesini ise elbette beklemiyorum.
Bizim düzenimizde bakanlar hem sorumsuz hem kusursuzdur çünkü!

Düzeltme: Dün bir yazım hatası sonucunda Yesari Asım Arsoy’un soyadı, Ersoy olarak yayımlandı. F klavye kullanıyorum ve e ile a harfleri bu klavyede yan yana. Düzeltme için yapılan son okumada da gözden kaçınca böyle bir hata ortaya çıktı. Düzeltir, özür dilerim.

Zaytung.com’dan eğlenceli bir haber

BİR tutuklama fırtınasına dönüşen KCK operasyonu ile ilgili dava 16 Temmuz’da başlayacak.
Dün Mehveş Evin, Milliyet’te KCK davasında yargılanacak bir avukat hakkında ileri sürülen iddiaları kanıtlamak üzere dosyaya konulmuş “delillerden” söz ediyordu.
Deliller arasında avukat ile müvekkili arasında savunma ile ilgili olarak yapılmış bir konuşma kaydı, şair Yılmaz Odabaşı’nın şiirlerinin yazılı olduğu bir ajanda ve avukatın baroya verdiği avukatlık tezi bile var!
Bu soruşturma sonunda davalarda kaç kişinin yargılanacağını bile kestirmek artık kolay değil, tutuklu sayısı bile şu anda binlerle ifade ediliyor.
Geçen gün internetteki mizahi haber sitesi zaytung.com’da “KCK Merkez Yönetim Kurulu: Bu kadar üyemiz olduğunu biz de bilmiyorduk” başlıklı bir haber yayımlandı.
Ben okurken çok güldüm, bu sıcak yaz gününde hep birlikte gülelim diye de o haberi aşağıda aktarıyorum. Buyurun, okuyalım:
“Terör örgütü PKK’nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK’ya yönelik operasyonlar tüm hızıyla sürerken, tutuklananların anormal sayılara ulaşması üzerine KCK cephesi sessizliğini bozdu. İsmini açıklamak istemeyen bir KCK yetkilisi, örgüte yapılan operasyonlarda yaklaşık 7 bin kişinin tutuklandığını hatırlattı ve ‘Şimdi bakıyoruz, 7 bin tane insan ‘KCK üyesi’ diye tutuklanmış. Bizim kayıtları açıp bakıyoruz, üç hadi bilemedin beş yüz üyemiz var. Bu arkadaşlar ne ara bize katıldı inanın anlamış değiliz’ diyerek, örgütün yaşadığı şaşkınlığı ortaya koydu.
Oluşumun bir yerden sonra kontrolü kaybettiğinden şüphelendiklerini belirten üst düzey KCK yetkilisi, ‘Şimdi bu KCK tutuklamaları başladı, biz çok sürmez, en fazla 3-4 dalgada biter diye düşünmüştük. Sonuçta örgüt şeması belli, örgüt elemanları belli! Hepimiz toplansak en fazla 2 otobüs adam ederiz zannediyorduk. Ama bir baktık, bin, iki bin! Tutuklanan örgüt mensubu aldı başını gitti’ derken, sözlerini ‘bizim bu evrak işlerini tutan gençten bir çocuk var, gittim, ‘Oğlum bu ne? Sen bu kadar üyenin kaydını nasıl tutmazsın?’ dedim. Çocuğun da haberi yok. Yalnız, sizin aracılığınızla kamuoyuna açıklıyorum, kimse bu karışıklığın sebebi, soruşturma başlattık, açığa çıkaracağız’ şeklinde sürdürdü.
Bu kadar çeşitli meslek ve yaş grubundan insanı bünyelerinde barındırdıkları için aslında mutlu olduklarını da ifade eden KCK yetkilisi, açıklamalarına şöyle devam etti: ‘Ne ara bu kadar geliştik onu da bilmiyorum. Akademisyeninden yazarına, çocuğundan ninesine, maşallah örgüt büyümüş de büyümüş. Gazetecisi var, avukatı var. Mesela benim şahsen haberim yok ama İçişleri Bakanı söyledi, sanatçı arkadaşlarımız da varmış. Tabii bizim de haberimiz olaydı iyiydi ancak her şeye rağmen bu kadar geniş çaplı bir örgütte yöneticilik yapmaktan dolayı da haklı bir gurur duyuyorum haliyle.’
Açıklamalarının sonunda henüz tanışmadıkları, kendilerine bir merhaba bile demeyen örgüt üyelerine seslenen üst düzey yetkili, ‘Bakın, çok geç olmadan gelin. Kimsiniz, bizim için ne yapıyorsunuz falan, oturup konuşalım. Tutuklanmasanız birbirimizden haberimiz olmayacak ya’ derken, ‘İnanıyoruz, bir gün herkes KCK’lı olacak’ şeklindeki çıkışıyla da iddialarını da gözler önüne serdi.”