Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Adını unuttuğumuz bakan iş başında

ÇEVRE ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun resmini ve demecini dünkü gazetelerde gördüm. Böyle bir bakanlığın varlığını unutmuştum, iyi oldu.

Şöyle diyor Veysel Bey: “Bu yıl gürültü kirliliği yaratan eğlence merkezlerine büyük cezalar gelecek. Samimi olarak söylüyorum ki gerekirse baskınları bizzat ben yapacağım.”

Memleketin “Çevre ve Orman Bakanı” gerekirse baskınları bizzat kendisinin yapacağını söylediğine göre bu iş ciddi demektir.
İlginç bir durum: Doğu Karadeniz’in dereleri, üç-beş şirkete avanta yaratmak için yok edilmek istenirken bakan ortada yok!
Boğaz’a üçüncü köprü İstanbul’un son ormanlık alanına yapılmak istenirken ve çevre yollarının Belgrad Ormanı kadar bir alanı yok edeceği belli olmuşken bakan yine yok!

“Maden Kanunu” adı altında memleketin zeytinlik alanları talana açılırken de yok!
Ama gürültüyle mücadele görüntüsü altında eğlence yerlerini taciz etmeye sıra gelince bakan bey ak tolgalı beylerbeyi gibi önde!
Gazası şimdiden mübarek olsun!

Deniz Bey kimin teknesine binsin?

DENİZ Baykal haklı! İnsanın dünya kadar parayı bir tekneye vermesi o tekneyi kullanacak zamanı yoksa pek akıllıca bir iş değil.
En iyisi insanın yakın bir arkadaşının teknesi olması ki bu yazıyı da zaten Mustafa’nın teknesinde bir yandan opera dinlerken yazıyorum.
Tabii burada sorun o teknenin içinde eğreti kalmamak olmalı.
Yani arkadaş gerçekten çok yakın olacak, yoksa o daracık alanda, etrafın sularla çevriliyken insanın depresyona girmesi bile mümkündür.
Ve teknede “misafirim” diye kasmamak da gerekiyor. İşlerin bir ucundan da tutmak gerekir ki ayıp olmasın.
Siyasetçiler içinde bir tekneye sahip olan benim bilebildiğim kadarıyla Tansu Çiller ve Hüsamettin Özkan’dır. Özer Çiller de, Hüsamettin Bey de eğlenceli ve hoşsohbet insanlardır, onlarla tekne yolculuğu yapılabilir.
Turgut Özal’ın, Mesut Yılmaz’ın “arkadaş tekneleriyle” dolaştıklarını hatırlıyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da arada bir arkadaş teknesine binen bir siyasetçi!
Rahmetli Özal eğlenceyi seven, ilgi alanı çok geniş, hemen her konuda söyleyebilecek sözleri olan bir siyasetçiydi. Bu nedenle ondan iyi tekne arkadaşı olurdu sanırım.
Ama Deniz Bey gibi, Mesut Bey gibi, Recep Tayyip Bey gibi siyasetçilerle aynı teknede olmayı kim ister bilmiyorum.
Siyasetten başka bir şey konuşmayan bir tekne misafiri, sanırım en çok tekne sahibine sıkıntı verir.
Deniz Bey şimdi artık daha az meşgul olacağı için bu yazı değerlendirmeli. Bir tekne almayı hayal dahi etmediğine göre bir arkadaş teknesi bulmalı. En iyisi Mehmet Sevigen’in bir tekne alması.
Çünkü o sohbetten sıkılmayacak kim olabilir diye düşündüm, Sevigen’den daha uygununu bulamadım.

Bodrum’dan ‘durum raporu’

BODRUM ’a geldim. Önce kısa durum raporu vereyim:
Küba, mönüyü ve mekânı yenilemiş, iyi de olmuş. Tango’nun ve Gemi Başı’nın üst katları da hizmetinizde, manzara muazzam! Gemi Başı’nın “içine sevgi katılmış” mezelerini tatmadan yazı değerlendirmiş sayılmazsınız. Marina’daki Yatch Club’ta İstanbul Gelişim başlıyor. Helva hep olduğu gibi Ege’nin en iyi DJ’yi ile Pink Floyd’dan Serdar Ortaç’a yayılan bir “yelpazede” tam gaz gidiyor. Halikarnas Disco da bence bütün Akdeniz çanağının en iyi gece kulübü ve fıskiyeler altında dans etmek şahane ki kenarından denediğimi de söyleyeyim!
Eğer olanak bulursanız, Yalıçiftlik’teki balıkçı kooperatifinde, kooperatif üyelerinin sırayla yaktıkları mangalda pişmiş Kömürcü balığını tatmanızı da öneririm. Fiyatların ucuzluğuna inanamazsınız ve onu bile isterken mahcup bir ifadeleri oluyor.
Küba’da Fenerbahçe’nin, Efes Pilsen’i dördüncü maçta yenip 3-1 öne geçmesini kutlarken şöyle bir şarkı çalıyordu: “Ne zaman âşık olsam, o zaman ağlıyorum!” Eski bir şarkı mı, yeni mi bilemiyorum.
Aşk galiba böyle bir şey! İnsanın “duyumunu” arttırır ve duygularının yoğunlaşması iki şeye yol açar: Gülerler ya da ağlarlar! İnsana özgü bir davranıştır, gülen ya da ağlayabilen başka canlı da yoktur zaten!
Zaten gülmek ile ağlamak birbirinin ikizi gibidir. Öyle insanlar da tanıdım: Gülerken ağlamaya başlayabiliyorlar, ağlarken de gülmeye kolayca geçebiliyorlar.
Hatta şunu söyleyeni bile gördüm: “Çok güldük, galiba ağlayacağız!”
Hayatınızı aşkın akışına teslim edebileceğiniz, bol bol güleceğiniz bir yaz diliyorum. Ağlamak, hepimizden uzak dursun!