Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bartholomeos’un sözleri ve Marina!

FENER Rum Patriği Bartholomeos, “Türkiye’de kendimizi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum” deyince “küçük kıyamet” koptu.

Devlet Bakanı Hayati Yazıcı “haksız değerlendirme” dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “arzu edilmeyen bir dil sürçmesi” olarak değerlendirdi. CHP’li Muharrem İnce, Batı Trakya Türklerinin durumuna dikkat çekti. “Türkiye’de azınlıkların birinci sınıf vatandaş olduklarını” söyleyenler de oldu.Bartholomeos’un sözlerine kızmak yerine, kendimize bakmamızda yarar var.


Azınlıklardan bir vatandaşımızın, üniversiteler dışında ilk kez bir kamu görevine kabul edilmesinin üzerinden daha bir hafta geçmedi
. Daha önce neden girememişlerdi, sorgulamak aklımıza gelmedi.


Azınlıkların işleri yakın zamana kadar Dışişleri Bakanlığı’nın meselesiydi
.


Yunanistan, kendi vatandaşı Türklere eziyet ediyor diye “karşılıklılık ilkesi” gibi saçma bir tutumla burada da aynısı yapıldı.
Vakıf mallarına el konuldu.

Bütün vatandaşlar gibi vergisini ödeyen, askerliğini yapan, seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olan insanlara “farklı” muamele edildi.

Kendimizi kandırarak “Onlar da birinci sınıf vatandaştır” dememizin bir anlamı yok.

Hepimiz biliyoruz ki böyle bir durum hiç yaşanmadı.

Sadece dünkü gazetelerde büyütülen bir habere bakmak bile yeterli aslında.


İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü
’nün düzenlediği yarışmada Zapyon Rum İlkokulu öğrencisi Marina Sözde’nin birinci olması haberinden söz ediyorum.

Türk kökenli bir öğrenci olsaydı kimse bu habere böyle özel bir önem vermeyecekti.

Haber büyütüldü, çünkü “bir Rum’un İstiklal Marşı’nı söylerken bizler gibi duygulanmasını ve birinci olmasını” yadırgadık.


Bir topluluğu, “bizden olmayan öteki” gibi görmenin bundan daha açık bir örneği olabilir miydi?

 

Yıktın perdeyi, eyledin viran!

 

ALMANYA’da Deniz Feneri e.V. Derneği’ne karşı açılan ilk davanın karara bağlanmasının ardından Frankfurt’ta ikinci bir dava için iddianame hazırlandı.

İddianame davanın Türkiye’deki zanlılarını hedefliyor.


Buna göre Kanal 7 yöneticisi Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve RTÜK eski başkanı Zahid Akman kara para aklama, dolandırıcılık ve emniyeti suiistimal suçlarından yargılanacaklar
.

Almanya’da ilk dava açıldığından beri neresinden bakarsanız bakın 3 yıla yakın zaman geçti.

Almanya’daki davanın sonuçlanmasının ardından, suçun Türkiye’deki uzantıları ile ilgili uzun bir süreç yaşadık.


Dosya geldi, gelmedi, çevrildi, çevrilmedi derken bir soruşturmanın başlaması için bile aylar geçti.

Türkiye’de “soruşturma” hâlâ büyük bir gizlilik içinde sürüyor. Mesela Ergenekon Davası’nda alıştığımız gibi ifadelerde neler olduğunu, iddianame ile ilgili ilk ipuçlarını bilemiyoruz.


Ve şimdi Almanya’da, Türkiye’de çoktan açılmış olması gereken bir dava açılıyor: Suçun Türkiye’deki uzantılarını cezalandırmak için!

Sanıklar buradalar, delillerin önemli kısmı da burada ama dava ancak Almanya’da açılabildi, Türkiye’de hâlâ açılamadı.

Büyük konuşmayayım ama büyük olasılıkla Almanya’daki dava bittiğinde, buradaki dava (şayet açılmış olursa) daha “kimlik tespiti” ile uğraşma aşamasında olacak.

Deniz Feneri ile ilgili haberler Türk gazetelerinde yayımlandığında Başbakan’ın nasıl sinirlendiğini, haberi yayımlayan gazetelere nasıl kızdığını hatırlayalım.


Belli ki bu davada sanıklar üzerinde “görünmez” bir dokunulmazlık perdesi var.


Ama Almanya’daki mahkeme şimdi perdeyi yıkmaya girişiyor. Merakla izleyeceğim!

 

Engellilerin protestosunu engelleme protestosu!

 

METROBÜS duraklarının engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesine dikkat çekmek isteyen engellilerin protesto gösterisi, duraklarda birkaç dakika beklemek zorunda kalanlar tarafından engellendi.

Protestoya sinirlenen vatandaşlardan bazıları engellilere “Sokağa niye çıkıyorsunuz” diye de bağırmışlar. Geçenlerde direniş yapan demiryolu işçilerinin başına da benzer bir durum gelmişti.


Hak arama kültürünün gelişmediği bir ülke için şaşılacak bir durum değil.

Yıllarca toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmanın, hakkını aramak için direnişin “yıkıcı faaliyet” muamelesi görmesinin bir sonucu bu.

Değişebilmesi için de uzun yıllar geçmesi, demokratik hak arama bilincinin gelişmesi gerek.

Bu olayda asıl dikkatimi çeken şey, Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda bu kadar geri kalmış olması.


Bu duraklar yapılalı bir seneyi ancak buluyor ve modern bir kentte ilk önce düşünülmesi gereken engelli vatandaşların durumu kimsenin aklına gelmiyor
.

Çalışmayan bir asansör konularak sorunun çözülebileceği zannediliyor.

Belediyeler, bunun çok temel bir insan hakları meselesi olduğunu idrak etmedikleri sürece de böyle gidecek