Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Belediye kesesinden irtica propagandası

İSTANBUL Eyüp Belediyesi, “Kutlu Doğum Haftası” nedeniyle hazırlattığı bir broşürü semtteki bazı okullara dağıtmış.

Broşür, “Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V.)” başlığını taşıyor.

Broşürün “Örtünme Emrinin Gelmesi” başlıklı bölümünde ise şunlar yazılı:

“Örtünme hususu, bazı kimseler aksini iddia etse de İslam’ın açık ve kesin bir emridir. Kuran-ı Kerim’de bu konuda iki ayeti kerime varken aksini iddia etmenin art niyetten kaynaklandığı aşikárdır. Örtünmenin şekli, zaman ve zemine göre, hatta zevklere göre elbette değişiklik gösterebilir. Ancak el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücudun örtülmesi ilahi bir emirdir. Örtünmemek elbette dinden çıkmak değildir. Sadece günahkár olmaktır. Ancak başörtülüye eğitim ve sosyal sahalarda reva görülen muamele, sadece zulüm ve haksızlık olarak değerlendirilemez. Aynı zamanda İslam dinini hatırlatan her şeye düşmanlıktır. Din ve vicdan özgürlüğüne açık bir müdahaledir.”

Anayasa Mahkemesi’nin değişik kararlarında, okullardaki türban yasağının Anayasa’nın laiklik ilkesini korumak için gerekli olduğu belirtiliyor.

AKP’li Eyüp Belediyesi ise bu uygulamayı “zulüm ve haksızlık” olarak görmekle kalmıyor, “İslam dinini hatırlatan her şeye düşmanlık” olarak da tanımlıyor.

Ve bu broşür, Milli Eğitim’den izin alma gereği de duyulmaksızın okullara dağıtılıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin Refah ve Fazilet Partileri’ni kapatma kararında bu partinin türban yasağıyla ilgili tutumu da etkili olmuştu.

Anayasa Mahkemesi kararına açıkça muhalefet anlamına gelen bu harekete karşı AKP yönetiminin nasıl bir tepki göstereceğini gerçekten merak ediyorum.

Bakalım İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlıkları, bu broşürün nasıl yazılıp dağıtılabildiğiyle ilgili olarak bir soruşturma başlatacak mı?

Cumhurbaşkanı’nın “irtica” uyarılarını “gereksiz hassasiyet” diye niteleyenler bu broşür için ne düşünüyorlar?

Vali Bey’e Mercedes tahsisi ne kadar ’etik’?

GEBZE Dilovası’nda faaliyet gösteren sanayiciler Kocaeli Valisi’ne iki ay önce 350 bin YTL değerinde Mercedes marka bir makam otomobili hediye etmişler.

Kocaeli Valisi bölgesinde bulunan 12 değişik Organize Sanayi Bölgesi’ne de başkanlık ederek yüklüce bir maaş da alıyormuş.

Bu haberi dün manşetinden yayımlayan Referans Gazetesi şöyle yazıyor: “Kocaeli Valisi Erdal Ata, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çevreyi kirlettiği gerekçesiyle soruşturma komisyonu kurduğu Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’ndeki sanayicileri denetlemeye onların kendisine tahsis ettiği Mercedes 350 S makam aracı ile gidiyor.”

Valilik makamına kadar yükselmiş bir kişinin, sırf kendisine otomobil tahsis ettiler diye yasalara aykırı davranarak çevreyi kirleten sanayicilere hoşgörü ile baktığını düşünmek istemiyorum. Buna ihtimal de vermiyorum.

Ancak bir yandan makam otomobili tahsisi, diğer yandan organize sanayi bölgesi başkanlıkları ve öte yandan bölgenin en yüksek idari amiri olmanın en hafif tabirle bir “çıkar çelişkisi” yarattığı da çok açık sanırım.

Referans, Türkiye’deki 236 Organize Sanayi Bölgesi’nden (OSB) 165’inin başında valilerin bulunduğunu yazıyor.

Demek ki OSB başkanlarının valilerden oluşması bir yasal zorunluluk değil.

Belli ki valisine doğru dürüst maaş ödemeyi başaramayan devlet, valilerinin bu tür “yan işler” ile geçimlerini sağlamalarına da ses çıkarmıyor.

Ciddi etik tartışmalara yol açabilecek ve valileri gereksiz yere tartışmaların odağına oturtacak bu durumun, bu son olaydan sonra değişeceğini ümit ediyorum.

Dünyanın bir numaralı derbisi değil!

GAZETELERİN yazdığına göre bugün oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray maçı “Dünyanın bir numaralı derbisi” seçilmiş.

Seçimi kimin yaptığını bilmiyorum ama eğer internet sitelerinden birinde yapıldıysa, bizim derbinin neden birinci seçildiği çok açık: Milli bilinç akışına dayalı oy patlaması!

Fenerbahçe-Galatasaray derbisini dünyanın bilinen büyük derbileri ile karşılaştırmak bence işi biraz fazla abartmaktan başka bir şey değil.

Çünkü bizde bu kulüplerin taraftarı olmanın ne siyasal, ne sosyal ve ne de dini bir anlamı yok. Genellikle babalardan çocuklarına geçen bir takım tutma halidir söz konusu olan.

Oysa, Glasgow Rangers-Celtic rekabeti, İngiliz düşmanlığı ile de karışık Protestan-Katolik rekabetidir örneğin. O kulüplerin taraftarları saha dışında da kolayca bir araya gelemezler. Celtic’de oynayan ve Katolik olmayan futbolcu bulmak neredeyse mümkün değildir.

Athletic Bilbao-Real Madrid-Barcelona arasındaki rekabetin temelinde etnik farklılıklar, Bask, İspanyol ve Katalan olmak yatar. Athletic Bilbao’da Bask olmayan oyuncu forma giymedi bugüne kadar.

Boca Juniors-River Plate rekabeti, Boca’nın gömleksizleri ile Buenos Aires burjuvaları arasındaki sınıfsal bir rekabettir aynı zamanda.

Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti ise biraz da medya tarafından kışkırtılmış bir rekabettir özünde. Milliyet’in kurucusu ve eski Fenerbahçe yöneticilerinden Ali Naci Karacan, yazılarında bu rekabetin nasıl “ticari amaçlarla” körüklendiğini tatlı tatlı anlatır.

Sonuç olarak bizim derbiye “Dünyanın bir numaralı derbisi” demek pek gerçekçi değil.

Dilerim ki bugün güzel bir maç izler, maçtan sonra da sadece “futbolu” konuşuruz.