Ben buralarda yokken neler olmuş
On gün süren bir Avustralya yolculuğundan sonra döndüm ve mesleki deformasyon gereği eski gazeteleri şöyle bir elden geçirdim.
Avustralya izlenimlerimi Hürriyet Pazar’da okuyacaksınız, bugün geçtiğimiz on günlük gazetelerde gözüme takılanları şöyle bir sıralayayım istiyorum.
Arınç’a suikast
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bir suikast düzenleneceği iddiası vardı.
İki subay, Arınç’ın evinin civarında “keşif” yaptıkları iddiasıyla yakalanmıştı.
Benim “Pazartesi soruları” dizisinde aylarca gündeme getirdiğim bu soru da giderek aydınlanıyor.
Soruşturmanın beşinci yılında anlaşıldı ki subayların “yutmaya çalıştıkları” iddia edilen kağıtta bulunan krokilerdeki yazılar, “ele geçirilen” subaylara ait değilmiş!
Hatırlayacaksınız bu dehşetengiz olaydan sonra ordunun “kozmik odasına” girilmiş, suikast ve darbe planları aranmıştı.
Acaba o vakit bu kumpası kuran kimdi? Amacı bu bahaneyle kozmik odaya girmek ve gizli bilgilere ulaşmak mıydı?
Yanıtı iktidara göre belli: Fethullah Gülen cemaati!
Peki bu cemaatin adamları ordunun kozmik odasına hayali suçlamalarla girdiğinde bunun ardından el oğuşturanlar kimlerdi? Onun yanıtı da belli: AKP hükümeti!
Hrant Dink Cinayeti
Hrant Dink cinayetinden hükümlü Ogün Samast, cinayetin arkasında eski Emniyet istihbaratçıları Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’in olduğunu iddia etti.
Bugüne kadar “ölüm korkusu” nedeniyle konuşmuyormuş, şimdi Emniyet’teki cemaatçiler temizlendiği için rahatlamış, savcıya gidip ifade verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “paralel yapının faili meçhullerde parmağı var” dedi.
Hrant dink cinayetinden sonra da bu iddialar ortaya atılmıştı, hatırlarsınız.
Polisin ve jandarmanın Dink cinaletini önceden bildiği halde engellemek için harekete geçmedikleri konuşulmuştu.
Hatta bu konuyla ilgili bir kitap yazan gazeteci Nedim Şener, “Ergenekoncudur” denilerek hapse atılmıştı.
O günlerde bu cinayetteki sorumluluklarının soruşturulması istenilen polisler hakkında soruşturma iznini vermeyen kimdi?
Bildiniz: Bugün “cinayetlerin ardında paralel yapı vardı” diyen zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan!
Ulan vicdansız!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir yazlığının bile olmamasından yakındı.
“Bizden önceki milletvekilleri hazine tahsisiyle yazlıklarına kavuştu” dedi.
“Kendimize sıra gelince ‘aman laf olur’! Ne lagı olacak, üç gün konuşurlar, dördüncü gün unuturlar” diye de ekledi.
Arınç’ın söylediği bu söz, Türkiye’de kamu yönetimindeki her düzeydeki yetkilinin temel prensibidir aslında. Kamuoyunun hafızasının zayıflığına ve gazetecilerin fikri takip alışkanlıklarının azalmasına güvenirler, bildiklerini okurlar.
Bu sözlerini okuyunca, neden Arınç’a da bir villacık hediye etmelilerdi dedim.
Erdoğan ailesi için Urla’da bir “eski dostun” yaptırdığı villalardan en küçüğünü Arınç’a neden vermiyorlar diye merak ettim.
Arınç, TBMM’deki bu konuşmasını şöyle tamamladı:
“Ulan vicdansız, ahlaksız, yazma bunu böyle.”
Bir seviyeden söz edemiyorum, çünkü en düşük seviye bile bir yüksekliğe işaret ediyor!
Mercedes sevdası
Diyanet İşleri Başkanı’na makam aracı olarak bir Mercedes S500 satın alındı.
Aracın fiyatı 1 milyon liraymış, Diyanet “hayır değil” diyor ama bir rakam açıklamaktan da kaçınıyor. Neden?
Başbakan Ahmet Davutoğlu, kamuda tasarruf için “plaket verilmesini” yasaklıyor ama kamu görevlilerinin lüks araç tutkusunun önünde durulamıyor!
Bütün dünya katoliklerinin lideri Papa bile bir küçük İtalyan otomobiline binerken bizimkiler Mercedes’ten inmiyorlar.
Bir yandan “yerli sanayiyi destekleyeceğiz” diye planlar açıklıyorlar, diğer yandan pahalı ithal otomobil sevdasından vazgeçemiyorlar.
Neden makam araçlarını Türkiye’de üretilen otomobillerden seçmiyorlar?
Ufak tefek hırsızlıkları büyütmeyin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, yolsuzluk iddialarına bilimsel bir yaklaşım getirdi.
“12 yılda 17 bin 500 kilometre yol yaptık. Yol varsa burada yolsuzluk olmaz. Varsa ufak tefek hırsızlıkları falan filan onu da büyütüp şey yapmaya çalışıyor.”
Bu “ufak tefek hırsızlık” konusunu tam anlayamadım.
Kamu yönetimindeki yolsuzluklar konuşulduğuna göre aç kalan çocukların iki simit çalmasından bahsetmiyor olmalı.
Madem “bilim” bakanı, buna bilimsel bir açıklama da getirmeliydi. Mesela “1 milyon doların altı küçük hırsızlıktır, 5 milyona kadar orta hırsızlık, onun üzeri büyük hırsızlık, 100 milyonu geçerse mega hırsızlıktır” gibi!
Bakan, “önümüzdeki dönemde yolsuzluklarla mücadelede çok daha etkin tedbirler yürürlüğe koyacağız” dedi!
Aman diyeyim, o da tıpkı Davutoğlu gibi ateşle oynuyor, haberi olsun!
Bir de şu var tabii: Geçmiş dönemdeki yolsuzluklar ne olacak? Onların üstünü örtecek misiniz?
Osmanlıca “seni seviyoruz”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Nevşehir’e gitmiş ve konuşma yaptığı salonda bir pankart varmış.
Haberlere göre bu pankart “Osmanlıca” yazılmış.
Gazetelerde Arap alfabesiyle yazılmış bir pankartın fotoğrafı var.
“Osmanlıca” diyorlar ama günümüz Türkçesiyle ve Arap alfabesiyle “seni seviyoruz güzel insan Ahmet Datoğlu” yazılı.
Belli ki bunlar, Türkçe “seni seviyoruz güzel insan Ahmet Davutoğlu” cümlesini Arap harfleriyle yazınca Osmanlıca yazdıklarını zannediyorlar!
İlle Osmanlıca yazmak istiyorlarsa, Arap alfabesiyle şu cümleyi yazmalılardı oysa:
“Maşukunuz insan – ı ekmel Ahmet Davutoğlu”!