Böyle bir ülkede ‘korku’ her şeye hâkim olur
DÜN Sabah’ta yayımlanan bir haberin başlığı şöyleydi: “Seyfi Oktay için koğuş seferberliği.”
Haber şöyle devam ediyordu: “Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığında, mafyanın Oktay’ın cezaevinde rahat etmesi amacıyla yoğun çaba sarf ettiği ve koğuş ayarlamaya çalıştığı ortaya çıktı.”
Haberin neden sızdırıldığı açık: Seyfi Oktay’ın prestijini sarsmak, onu Mafya ile işbirliği içinde göstermek!
Burası Seyfi Oktay’ı ilgilendiren kısmı! Bununla ilgili ne yapacağına kendisi karar verecektir.
Ancak haberin devamında yer alan bölüm biz sıradan vatandaşları ilgilendiriyor.
Haberin devamında bir telefon konuşmasının kaydı yer alıyor.
Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından gözaltına alınan İskender Çolak isimli bir şahıs ile Susurluk davası sanıklarından Sami Hoştan arasında geçen bir telefon konuşması bu.
Konuşmada Çolak, Hoştan’a Seyfi Oktay tutuklanırsa cezaevinde rahat edip edemeyeceğini, bunun için uygun bir koğuş bulunup bulunmayacağını soruyor. Hoştan da “sen merak etme” diyor.
Telefon konuşması çete soruşturması çerçevesinde alınan izin ile dinlenmiş.
Konuşmanın izlenen suç ile bir ilgisi yok. Zaten böyle bir ilgi tespit edilmiş olsaydı bu Hoştan için de Çolak için de bir dava açılması ile sonuçlanmış olmalıydı. Hatta Oktay’ın da bu çerçeve içinde suçlu olup olmadığının soruşturulması gerekirdi.
Ama böyle bir şey de yok.
Kanun, telefon dinleme kayıtlarının eğer suç ile ilgisi yoksa ve bir davada kanıt olarak kullanılmayacaksa imha edilmesini emrediyor.
Öte yandan suç ile ilgisi olmayan telefon görüşmesi kayıtlarının iddianamelere konulması bile sorunlu. Hatırlayacaksınız, Ergenekon davası sırasında bununla ilgili bir tartışma yaşamış, AİHM kararlarına atıfta da bulunmuştuk. Bu en azından özel hayatın gizliliğinin ihlali de demek.
Kanunları çiğneyerek bu görüşmeyi sızdıranlar, kanunları uygulamakla görevli olanlar: Ya polisten sızıyor, ya da savcılıktan.
Kanunları uygulamak ile görevli olanların kanunları fütursuzca çiğnemeye devam ettikleri bir ülkede “hukuk devletinden” söz edilemez.
Ve böyle bir ülkede herkes korku içinde yaşar, Başbakan ne söylerse söylesin!
Seçimlere kadar sırada kimler var?
ODATV isimli internet sitesinin sahibi Soner Yalçın ve internet sitesinde çalışan üç gazetecinin tutuklanmasının bir tek amacı var: Muhalif gazetecilere gözdağı vermek, “aklınızı başınıza almazsanız sizin de sonunuz kodes olur” demek!
Gözaltına alınmaya ve bir yayınevinin polis tarafından basılıp, aranmasına neden olan suçlama şu: “Ergenekon terör örgütü üyesi olmak ve yayınlarıyla halkı kin ve nefrete tahrik etmek!”
Dört gazetecinin “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla tutuklanması, dünyanın bütün demokratik ülkelerinde izaha muhtaç bir durumdur.
Haklarında nasıl somut ve güçlü deliller var, nasıl bir örgüt bağlantısı içindeler, bunu öğrenmek kamuoyunun hakkıdır.
Öte yandan “yayınlarıyla halkı kin ve nefrete tahrik etmek” gibi soyut bir suçlama ancak ve ancak basının susturulmak istenmesiyle açıklanabilir.
İnternet sitesinin yayını herkese açık! Ben de düzenli olarak günde bir kez haberlerine göz atıyorum. Bu iddiada bulunmak için geçerli hiçbir neden yok.
Bugüne kadar bu sitenin yayınlarından “tahrik olup”, kin ve nefret duygularıyla suça yönelen mi var? Bu sitenin haberlerini okuyanlar aralarında gizli örgüt mü kuruyorlar, bu site mi onları suça yöneltmiş?
Hayır, bunların hiçbiri yok!
Olmayan bir suç yaratılmış ve yaratılan bu suç ile her muhalif sesi hapse tıkabilirsiniz!
Basın özgürlüğü, askeri darbe dönemleri dışında bu kadar fütursuzca ayaklar altına alınmamıştı.
Halkın bir bölümünde “kin ve nefret duygularına” yol açan bir durum varsa, o da işte tam olarak budur!
Bakalım seçimlere kadar sırada daha kimler var?
Deniz Feneri soruşturmasından haber yok
SAVCILARIMIZ maşallah gece demeden, gündüz demeden çalışıyorlar.
Her gün bir çete, her gün bir darbeci, her gün bir terör örgütü ortaya çıkıyor.
İlerlemeyen tek soruşturma Deniz Feneri e.v. hırsızlığının Türkiye’deki bağlantıları ile ilgili soruşturma.
Savcılar uzun bekleyişten sonra Almanya’ya kadar da gittiler ve oradaki hükümlülerle de görüştüler ve ifadelerini aldılar ama burada açılmış bir dava hâlâ yok!
Haklarındaki bütün deliller toplanmış, yerleri yurtları belli, çoğu zaten hasta olduğu için kaçamayacak durumdaki kişiler tutuklu olarak haklarında iddianame yazılmasını, açılan davaların bitirilmesini bekliyorlar ama Deniz Feneri’nde tutuklama da yok!
O kişilerin delilleri karartamayacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorlar?
Bunun bir tek nedeni olabilir: Bütün kanıtlar toplanmıştır ve artık ortada karartılacak kanıt kalmamıştır.
O zaman da ya takipsizlik kararı verilmiş olmalı ya da suç işlendiğinden kuşkulanılıyorsa dava açılmalıydı.
Öyle görünüyor ki bu dava, dünya adli tarihine “en uzun süre açılamamış dava” olarak geçecek!