Bu fasıl hiç açılmaz
FRANSA Dışişleri Bakanı Kouchner, Türkiye’ye geldi ve şöyle dedi:
“Türkiye’ye AB konusunda yardımcı olmaya hazırız. Rekabet politikaları, sosyal politikalar, istihdam, kamu alımları gibi gayet kolay açılabilecek fasıllar var. Bu fasıllar AB ile Türkiye’yi birbirine yaklaştıracak. Türkiye’nin, AB üyeliği ile ilgili top sizde. Reformlar yapılması lazım.”
Bu sözlerini okuyunca kafam karıştı.
Çünkü Başbakan daha geçenlerde AB üyesi ülkelere şöyle demişti: “İstemiyorsanız açıkça söyleyin!”
Yani Başbakan’a göre “top AB’de”, AB’nin önemli ülkesi Fransa’nın Dışişleri Bakanı’na göre “top Türkiye’de”!
AB yetkilileri her fırsatta “AB için yapılan reformlar sürmeli” diye uyarıyor. Belli ki AB’deki “algı” Türkiye’nin reform heyecanını ve isteğini kaybettiği yönünde! Doğrusunu isterseniz ben de aynı fikirdeyim.
Türkiye’nin “ajandası”, AB üyeliğinden, Başbakan’ı tek adam yapmaya doğru yöneldiğinden beri bu böyle.
Öte yandan Fransız bakanın “kolay açılacak fasıllar” olarak nitelediği “kamu alımları” meselesi bir yılan hikâyesi gibi.
Hemen söyleyeyim, bu hükümet işbaşında kaldığı sürece bu konuda bir ilerleme olmayacak. Kamu alımlarının, Avrupa Birliği mevzuatına uydurulmasından söz ediyorum.
Kamu alımlarını düzenleyen yasa, bu iktidar döneminde 20 kez değiştirildi!
Çünkü amaç, kamu ihalelerinde kamunun çıkarlarını savunmak değil, yandaş zenginler yaratmaktan ibaret.
Bu suç için ‘şikâyetçi olmak’ gerekmiyor!
HANEFİ Avcı’nın, Emniyet Müdürlüğü’ndeki odasında bulunduğu iddia edilen telefon dinleme kayıtları ile ilgili olarak İstanbul’da bir soruşturma yürütülüyor. Gazeteciler ve iş adamlarından oluşan “dinleme mağdurları”na “şikâyetçi misiniz” diye soruluyor.
Buna neden gerek duyulduğunu anlayamıyorum.
Telefonların yasadışı dinlenmesi bir kamu suçu ve takibi şikâyete bağlı değil. Savcılığın bir şikâyet olmasa da bu suçu soruşturması, suçluları bulup, mahkemeye çıkarması gerekiyor.
Telefonlar o tarihte yasal izinle dinlenmiş olsalar bile, içlerinde bir suç bulunup soruşturmaya konu edilmediğine göre imha edilmiş olmalıydı.
Bunun yapılmamış olması da bir suç ve onun için de kimsenin şikâyetine gerek yok.
Şurası çok açık: Türkiye’de yasa dışı olarak telefon dinlemek ve mahkeme izniyle yapılan dinlemelerde yasanın istediği şartlara uymamak bir gelenek haline geldi. Sadece bu iktidar döneminde olmadığını da ortaya çıkan son kasetlerden de anlaşılıyor, zaten hepimiz de bunun yapıla geldiğini biliyoruz.
Bu suçun takibi için yasalarımız yeterli. Ama kimse bu suçu ciddiyetle takip etmiyor.
Hatırlayacaksınız, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın telefonu da mahkeme izniyle dinlenmiş ama dinleme sonrasında yasanın istediği şartların yerine getirilmediği ortaya çıkmıştı.
Bizzat savcının kendisine karşı işlenen bu suç ile ilgili bir dava açıldığını da duymadık.
Bir başsavcı bile kendisini bu suçtan koruyamıyorsa, biz sıradan vatandaşlar ne yapacağız?
Başbakan’ın asla söylemeyeceği söz
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, “türbansız öğrenci de teminatımız altında” dedi.
Başkan’ın bu sözü söylemesinin nedeni, üniversitede türban serbestliğinden sonra, başörtüsüz öğrencilerin “baskı altında kalacağı” endişesi!
Çok yersiz bir endişe olmadığını yaşadıklarımız bize gösteriyor. Sadece bizim ülkemizde değil, örneğin Fas ve Suriye gibi ülkelerde, baskı nedeniyle başını örtmek zorunda kalan kadınların sayısı küçümsenecek gibi değil.
Başkan Özcan buna belki üzülecek ama bu konuda onun verebileceği bir teminat yok.
Çünkü bu baskı, üniversitenin kapısında ya da içinde değil, evlerin içinde olup bitecek.
“Mahallenin baskısı”, o kızları üniversitenin kapısına zaten başörtülü gelmek zorunda bırakacak, sorunumuz budur.
Bununla mücadele dini ve toplumsal taassup ile mücadele etmeyi gerektirir.
Bunun için toplumsal iklimin değişmesi gerekir ki bugünkü hükümetin yerleştirmeye çalıştığı yaşam anlayışı ile bu mümkün değil.
Başbakan’ın dilinin altında şimdi de üniversite öğrencilerinden sonra, kamu çalışanlarının da istedikleri gibi giyinebilecekleri, yani kamu görevinde bulunanların da türban takabilecekleri var.
Toplumda bugün var olan endişeyi yatıştıracak şey onun çıkıp çok basit bir cümleyi söylemesi olur ama söylemeyeceğine iddiaya girerim.
O söz de şu: “Kamu hizmetinde bulunanlar üzerlerinde dini ya da siyasi semboller taşıyamazlar, kılık-kıyafet kurallarına uymakla yükümlüdürler.”