En önemli delil incelenmeli
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç’ın evinin bulunduğu sokakta keşif gezisine çıktıkları ileri sürülen iki subay ile ilgili en önemli bilgi, subayların Arınç’ın evinin adresinin yazılı olduğu kâğıdı yutmaya çalıştıkları iddiasıydı.
Polise göre subaylar bir şişe su ile kâğıdı yutmaya çalışmışlar, ama polislerin üzerlerine atlamasıyla bunu başaramamışlardı.
Subayların ifadelerinde de söz konusu kâğıt parçasının ceplerine polis tarafından konulduğu ileri sürülüyordu.
Dün Milliyet’te yayımlanan Fikret Bila’nın haberinden öğrendik ki Genelkurmay Başkanlığı, bu kâğıt parçası ile ilgili olarak kriminal inceleme yapılmasını istemiş.
Olaya karışan askerlerin ve polislerin el yazısı örneklerinin kâğıttaki yazılar ile karşılaştırılmasını talep etmiş.
Yine aynı haberden öğreniyoruz ki bugüne kadar bu konuda bir gelişme de olmamış.
İki olasılık var: Ya savcılar buna gerek görmemişler ya da inceleme için girişimde bulunmuşlar ama Genelkurmay’a bununla ilgili bir yanıt vermeye gerek görmemişler.
Olabilir. Savcıların, yaptıkları soruşturma sırasındaki her adımlarını açıklamak gibi bir zorunlulukları yok zaten.
Ancak şu bizim adli sistemimizde genellikle ihmal edilen bir durum:
Savcılar, sanıkların aleyhine olan delilleri toplarken, lehlerine sayılması gereken delilleri de toplamak zorundalar.
Bu yapılmadığı zaman soruşturma eksik yürütülüyor demektir.
Elbette mesleklerinde buraya kadar gelmiş savcılara akıl öğretebilecek durumda değilim ama bu soruşturmanın en kritik delillerinden sayılması gereken bu kâğıt ile ilgili doyurucu bir araştırma yapmak mutlaka gerekiyor!
Clark Kent Milli Takım’da
FUTBOL Milli Takımı’nın “teknik direktör sorunu” hâlâ çözülebilmiş değil.
Dün gazetelerin spor sayfalarında Kayserispor Teknik Direktörü Tolunay Kafkas’ın demeci vardı: “Milli Takım’ın başına Kripton gezegeninden teknik direktör getirelim!”
Kripton, biliyorsunuz Süperman Clark Kent, o gezegenden gelmişti.
Tolunay Kafkas, oyunculuğu sırasında benim tuttuğum takımlarda (Fenerbahçe ve Altay) oynamadı, buna üzülmüşümdür. Mücadeleci futbolunu ve oyun zekâsını severdim çünkü.
Dün bu demecini okuyunca espri yeteneğinin de kafama göre olduğunu düşündüm.
Türkiye’nin iyi kötü bir futbol ekolü oluştu sayılır.
Ve böyle bir ülkenin milli takımına şimdi yaşı başı geçmiş bir yabancı teknik direktör aranıyor.
İyi olanlar çok para istiyor, ortalama olanların da böyle bir işin üstesinden gelebilmesi mümkün değil.
Daha önce yazmıştım, tekrarlayayım: Benim önerim Rıdvan Dilmen’in bu göreve getirilmesiydi.
Ama belli ki bu fikir Federasyon’da itibar görmüyor.
Şimdiki önerim, vaktiyle Basketbol Milli Takımı’nda geçmişte uygulanan bir sistemin devreye sokulması.
Aydın Örs liderliğinde, her biri kendi başına değerlerini ispatlamış güçlü bir teknik kadronun İstanbul’daki şampiyonada nasıl başarılı olduğunu hatırlayalım.
İşi bitmiş yabancılar peşinde geçici başarılar arayacağımıza kendi kaynaklarımızı kullanalım.
Bunun için yeterli sayıda yetişmiş ve deneyimli teknik direktör de var.
Elbette “aşırı şişmiş egolar” sorununu çözebilmek kaydıyla!
Acaba ne hissettiler?
DÜN Sabah’ta ilginç bir haber yayımlandı. Karşılanma törenleri AKP’nin oylarında ciddi bir azalmaya neden olan “Kandil’den dönen PKK’lılar” ile ilgili bir haberdi bu.
Habere göre, PKK, Kandil’den dönenlerin tutuklanacağını hesaplıyormuş. Onlar tutuklanınca üç ayrı karakola saldıracaklar ve bölge halkında “Açılım samimi değil” fikrinin yayılmasına neden olacaklarmış.
Bekledikleri olmayınca bir yandan Reşadiye saldırısını gerçekleştirmişler, diğer yandan da Abdullah Öcalan’ın yeni hücresini bahane ederek gerilimi tırmandırmışlar. Haberi okuyunca “Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK’lıları serbest bırakan yargıçlara ne kadar teşekkür etse, azdır” diye düşündüm.
PKK’nın üstlendiği Reşadiye saldırısını bile TSK içindeki bir “oluşuma” mal etmeye çalışanlar, kim bilir o zaman neler diyeceklerdi?
AKP sözcüleri ve yandaş medya, “açılımı” sabote etmeye çalışan yargı bürokrasisinden yakınacak, karakol saldırılarının ardında Ergenekoncular olduğunu söyleyeceklerdi. Bu haberi başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve AKP’nin bazı milletvekilleri okuyunca ne hissettiler gerçekten çok merak ettim.
Acaba küçük bir utanç dalgası yüzlerinden geçmiş ve içlerinden “Biz de bu saldırı için ne abuk sabuk demeçler vermişiz” diye geçirmişler midir?