HÜRRİYET

Derin servet çetesine uyarı!

EMİN Çölaşan, “derin servet çetesi” adını taktığı bir oluşumun, bazı gazetecilerin mal varlıklarını araştırdıklarını yazdı.

Bugüne kadar 11 gazeteci ile 14 siyasetçinin banka hesaplarına girilmiş.

Gazetecilerin ve siyasetçilerin kimler olabileceklerini tahmin etmek zor değil.

Belli ki hükümete muhalefet tarzı “beğenilmeyenler” hedef alınmış.

Bu bilgileri artık şantaj için mi kullanacaklar, yoksa el altından yandaş basına sızdırıp akıllarınca psikolojik savaş mı yapacaklar, onu da zaman içinde mutlaka öğreneceğiz.

Ben kendi adıma şimdiden şu açıklamayı yapayım: Sahip olduğumdan daha fazla mülküm ve param olduğunu iddia edenlerden bu fazlalığı talep edeceğim!

Öte yandan “derin servet çetesine” şunu da söyleyeyim:

Benim tanıdığım gazeteciler, her biri aynı zamanda özel ticari kuruluşlar olan gazetelerden ve televizyonlardan maaş alıyorlar.

Kazandığımız maaş ve primlerin vergisini ödediğimiz sürece, ne kadar kazandığımız sadece gazetelerin patronlarını ilgilendirir. Eğer hak ettiğimizden daha çok maaş ve prim ödüyorlarsa bu onların sorunudur, başka kimsenin değil.

Gazeteciler eğer gazetecilik mesleğini kullanarak, ahlaksızlıklara alet olup para kazanıyorlarsa ve bu eylemleri de suç oluşturuyorsa bu da savcıları ilgilendirir.

Böyle kuşkular beslenilen gazeteciler varsa onlarla ilgili soruşturma yapmak, ne idiği belirsiz kişilere değil, savcılara düşen görevdir.

“Muhalif gazeteciler” dünyanın her yanında ölüm de dahil olmak üzere her türlü tehlike ve tehdidi göze alarak çalışırlar. Böyle uyduruk şeylerle onları korkutup susturmak mümkün değildir.

Alışveriş merkezi modası

İSTANBUL’un yeni alışveriş merkezi Kanyon da iki gün önce Başbakan’ın katıldığı bir törenle açıldı. Hayırlı, uğurlu olsun.

Böylece İstanbul’da birbirine yürüme mesafesinde dört tane alışveriş merkezimiz oldu: Akmerkez, Kule Çarşı, Metro City ve Kanyon.

Gelecek yıl nisan ayında da İstinye Park açılınca on dakikalık bir yolculuk göze alınarak tam beş alışveriş merkezine ulaşmak mümkün olabilecek.

Eğer Kadir Topbaş ve Recep Tayyip Erdoğan’ın hayalleri gerçekleşirse, aynı bölgede bir de Dubaililerin yapacağı alışveriş merkezi olacak.

Bu kadar alışveriş merkezine gelecek olanların kullanacağı üç şeritli bir bulvardan başka yol yok; ama Türk aklı bunun da bir çözümünü bulur nasıl olsa diyelim.

Toplu alışveriş merkezi kurmak öyle görünüyor ki çağımızın modası.

Ancak bu tür merkezlerin icat edildiği yer olan Amerika’da birbirine bu kadar yakın çok sayıda alışveriş merkezine hiç rastlamadım. İki alışveriş merkezi arasında saatlerce gidildiği bile oluyor orada.

Bu tablo bana bir “Anadolu geleneğini” hatırlatıyor: Birisi yeni bir iş kurup bunu tutturunca hemen yanına yöresine yenileri pıtrak gibi açılır. Bir sokakta on bakkalın açıldığı, bir cadde üzerinde 20 eczanenin faaliyet gösterdiği, yan yana beş tane kebapçının yemek pişirdiği kentlerimizden söz ediyorum.

“Gamlı Baykuş” gibi davranmak istemem; ama bu işte bir hata var gibi geliyor bana.

Dilerim ki yanılıyorumdur!

Bülent Ecevit’in hasta yatağındaki fotoğrafları

TEMPO Dergisi’nin Genel Yayın Müdürü Murat Sabuncu, Bülent Ecevit’in hasta yatağındaki son fotoğraflarını yayınlama kararı verirken benim de görüşümü sordu. Bu fotoğrafları yayınlayarak Bülent Ecevit’in özel yaşamını ihlal etme fikri onu rahatsız ediyordu.

Sabuncu’ya şu yanıtı verdim: Bülent Ecevit’in, Hasan Fehmi Güneş olayı sırasında şöyle dediğini hatırlıyorum: “Kamuya mal olmuş kişilerin özel yaşamları olamaz.” Ayrıca Bülent Bey de eski bir gazeteci olarak böyle bir fotoğrafın yayınlanmasında bir sakınca görmezdi.

Nitekim Rahşan Hanım dün gazetecilerin bu konudaki sorularını yanıtlarken “Kendisi de böyle isterdi” diyerek benim varsayımımı doğruladı.

Tempo’nun yayınladığı fotoğraflar kelimenin tam anlamıyla bir “gazetecilik başarısı”dır.

Bütün ülkenin sağlığını merak ettiği ve bir an önce iyileşmesi için dua ettiği, topluma mal olmuş bir şahsiyetin bu fotoğrafları tarihe bırakılacak bir belgedir.

Elbette gazeteciler tarih yazmazlar; ama ileride bugünlerin tarihini yazacak olanlar için bu fotoğraflar önemi tartışılamayacak belgeler olarak arşivlerde yer alacak.

Gazetecilik tabiriyle “bu fotoğrafları atlayanlar”, biraz da mesleki kıskançlıkla etik tartışmaları açacaklar, haberi atlamış olmayı kendileri için böylece “kabul edilebilir hale getirecekler”.

Ancak onların dikkatini şuna çekmek istiyorum: Dün öğle saatlerine kadar Hürriyet internet sitesinde en çok okunan haber, bu haberdi. İkinci en çok okunan haberden 10 bin kere daha fazla okunmuştu.

Gazetecinin işinin tam da bu olduğuna inanırım: Halkın her şeyden haberdar olmasını sağlamak, halkın en çok merak ettiği soruların yanıtlarını gazetecilik faaliyetiyle bulmak.

Unutmayın ki bizim mesleğimiz, topluma bir ayna tutmak demektir. O aynadan yansıyan görüntü bazen bizlerin de hoşuna gitmez; ama işimiz orada durmak ve aynayı tutmaya devam etmektir.