YAZARLARI arasında Ahmet Altan, Mehmet Altan, Can Dündar, Ahmet İnsel, Etyen Mahçupyan, Eser Karakaş gibi aydınların bulunduğu bir internet sitesi var.
Dün internette bir konuyu araştırırken yolum bu siteye de çıktı. Ve sitede ilginç bir anket gördüm: Türkiye’yi kim karıştırıyor?
Böyle anketlere dayanamam, hemen bir oy da ben kullanırım.
Seçenekler şunlardı:
1- Cumhurbaşkanlığı seçimi. 2- Çeteler ve mafya. 3- Emekli militerler. 4- Laikliği savunmak gerek. (Bunun nasıl bir kategorik seçenek olduğunu anlayamadım, doğrusunu isterseniz.) 5- Şeriatçılar.
6- İstihbarat örgütleri. 7- Hiçbiri.
Türkiye’yi karıştırmak için kimsenin özel bir çaba harcaması gerekmediğini düşündüğüm için ben “hiçbiri” seçeneğini işaretledim.
Ve anketin dün öğlen saatlerindeki sonucu: Türkiye’yi karıştıranlar “emekli militerler” imiş. Oy kullanan 1764 kişinin yüzde 32’si bu seçeneği işaretlemiş. İkinci sırada yüzde 20 ile “çeteler ve mafya” yanıtı var. Üçüncü sırada ise yüzde 16 ile “istihbarat örgütleri”.
Biliyorsunuz, bu ülkede yaşayanların neredeyse tümü “etrafının düşmanlarla çevrili olduğuna inanıyor”. Herkesin meşrebine göre de bu “düşman” kılık değiştiriyor.
Şimdi bu anket de ortaya koyuyor ki bu sayıları belirsiz gizli düşmanlarımız arasına yeni bir “kategori” eklenmiş: Emekli askerler!
Belli ki Şırnak İddianamesi ile başlayıp, Danıştay Saldırısı soruşturmaları ve “Atabeyler Gerilla Örgütü” haberleriyle devam eden enformasyon bombardımanı “işe yaramış”.
Bugüne kadar emekli askerlerin bu olaylarla doğrudan bir bağlantısı da kurulabilmiş değil ama içimizdeki paranoyağı tatmin edecek yeni bir düşman yaratmayı başarmışız!
Sitenin yazar yelpazesine bakıp, okuyucu profilini tahmin etmek zor değil: “Hepsi okumuş çocuklar.”
Demek ki okumuş olmak maniplasyona kendini kaptırıvermeye engel değil.
Gazetelerin ’tutarlılık sorunu’ ve bir ağabey nasihati
RADİKAL ve Sabah gazeteleri Bülent Ecevit’in hasta yatağındaki fotoğraflarının yayımlanmış olmasını eleştiriyor.
Olabilir. Her gazetenin kendi haber anlayışı vardır. Ben de genel yayın yönetmeni olduğum gazetelerde intihar haberlerini yayımlamazdım mesela. Bu tür haberlerin intihara eğilimli kişileri olumsuz etkilediğini gösteren bazı araştırmalar nedeniyle böyle davranırdım.
Ama ben o tür haberleri yayımlamıyorum diye yayımlama tercihini kullananları eleştirmek de aklımdan geçmezdi. Dedim ya her gazetenin ve gazetecinin kendine özgü bir yoğurt yiyişi vardır.
Ama bu işlerde esas olanın “tutarlılık” olduğunu da ihmal etmemek gerek.
Mesela Sabah dün birinci sayfasında bu eleştiriyi yaparken, üçüncü sayfasında benzer durumda bir kadının fotoğrafını yayımladı. Gaspçıların saldırısına uğrayan bir avukatın fotoğrafıydı bu ve kadıncağız sedyede gazetecilere eliyle “fotoğraf çekmeyin” der gibi bir hareket yapıyordu.
Radikal de mesela 6 Temmuz 2005 Çarşamba günü birinci sayfasında yoğun bakımda, aletlere bağlı ve kendinden geçmiş durumda bir çocuğun fotoğrafını 5 sütuna açmış.
Böyle başka örnek sayfaların fotokopileri de bende.
“Tutarlılık” derken bunu kastediyorum: Benzer durumlarda, benzer haberler karşısında aynı şekilde davranmayı.
Ve eski bir gazete yöneticisi olarak, genç gazete yöneticilerine şunu hatırlatmak istiyorum: Başkalarının neler yaptığıyla uğraşmak için harcadığınız zamanı, kendi gazetelerinizle daha çok meşgul olmaya ayırın. Okuyucu en iyi hakemdir ve siz daha iyi bir gazete yapıp daha çok okunursanız, eleştirdiğiniz gazeteler de kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalırlar. Bu mesleğimiz için en hayırlı yoldur!
Fıkra tadında bir haber
GEÇEN gün gazetelerde fıkra gibi bir haber vardı.Yat sahiplerinin yüksek vergilerden kaçınmak için teknelerini yabancı ülkelere kaydettirip, yabancı bayrak takmaları Maliye ve Ulaştırma Bakanlığı’nı harekete geçirmiş.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne (MTV) ÖTV ve KDV’nin eklenmesiyle yat sahiplerinin ciddi bir vergi yüküyle karşılaştığını belirterek, 8 metre ve 25 beygir gücüne kadar olan teknelerin MTV’den muaf tutulacağını söylemiş.
Haberin “fıkra tadında” olması bu “8 metre ve 25 beygir” limitinden kaynaklanıyor.
8 metrelik bir kayığa canınız istiyorsa “yat” diyebilirsiniz elbette ama yabancı bayraklı Türk teknelerinden kaç tanesi 8 metrenin altındadır ki?
Teknesinde ille de Türk bayrağı çekmek konusunda özel hassasiyetleri olmayan herkes teknesini verginin olmadığı yerlere kaydettiriyor. Bunu bilmeyen bir yabancı, marinalarda kısa bir tur atsa mesela Göcek’i, bir Florida limanı zannedebilir.
Avrupa Birliği’nde hiçbir ülkede teknelerden “motorlu taşıtlar vergisi” alınmıyor. Bizde ise teknenin büyüklüğüne göre 100 bin YTL’ye kadar ulaşan MTV her yıl ödeniyor.
Maliye, teknelerin yabancı ülkelere kaydettirilmesinden doğan vergi kaybının acısını, teknesine Türk bayrağı takanlardan çıkarıyor.
Vergiler mantıklı bir düzeye çekilse eminim ki birçok kişi teknesindeki Türk bayrağının altında uyumak isteyecektir.
Ama bunun yolu balıkçı kayıklarına yat muamelesi yapan “indirimlerden” geçmiyor.
Bu arada kötü niyetli dedikoducular için ekleyeyim: Bir teknem yok, almayı da düşünmüyorum.