“Emine Hanım’ın şıklığı” mı dediniz?
DÜNKÜ Sabah Gazetesi’nin iç sayfalarında Emine Erdoğan ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir fotoğrafı vardı. Fotoğrafın altında da şöyle bir başlık: Emine Hanım’ın Şıklığı.
Eşi Başbakan olduğundan bu yana Emine Hanım’ın kılık kıyafetinde gözle görülür bir değişme oldu.
Giysilerini süsleyen garip fiyonklardan, alacalı bulacalı eşarplardan vazgeçmiş olması önemli bir adımdır.
Fotoğrafta Emine Hanım’ın elinde siyah bir Chanel çanta görünüyor. Nereden anladın derseniz yanıtı çok basit: Çantanın üreticileri, bu kadar pahalı bir çantayı taşıyan insan, markasını herkese gösterebilsin diye olsa gerek yumruk büyüklüğünde bir amblemi getirip çantanın tam orta yerine koymuşlar da ondan!
Necmettin Erbakan’ın garip desenli Versace kravat ve kaşkolleri, bu kesimin erkekleri arasında bir dönem ne kadar yaygındı, hatırlarsınız.
Benzeri bir gelişmeyle bu çantanın da yakın bir gelecekte Türkiye’nin zengin türbanlı kadınları arasında moda olacağına eminim. (Grace Kelly için yapılan Hermes çantanın Kelly Bag adıyla dünya modasında hálá saltanat sürmesine benzer bir durum olabilir mi acaba?)
Ancak siyah pardösünün içine giyilen yakası işlemeli deri mont ve üzerindeki uçuk renkli çiçek desenleri olan beyaz eşarp kombinasyonuna, kimse kusura bakmasın ama “şıklık” demeye dilim varmıyor.
Bu başlığın Emine Hanım ile ilgili fotoğraf altlarında ısrarla kullanılıyor olmasını ise iki şekilde izah edebiliyorum: Ya gazetelerin sayfa sekreterleri yeni bir başlık bulmaya üşeniyorlar, ya da herkesle kafa buluyorlar!
Zehra’ya bir erkek kardeş geliyor
HÜLYA Avşar’ın eski eşi Kaya Çilingiroğlu ile sevgilisi Feraye Tanyolaç’ın bir bebeklerinin olacağına ilişkin haber dün Hürriyet’te yayımlandı.
Haberde dikkatimi çeken iki husus var:
Birincisi, Feraye Hanım, doğacak bebeğinin erkek olacağını öğrenince kürtaj yaptırmaktan vazgeçmiş. Buradan bebek kız olsaydı kürtaj yapılacaktı durumu ortaya çıkıyor ki dünyanın geri kalmış birçok bölgesinde yaygın bir davranış.
Amin Maalouf, “Beatrice’den Sonraki Birinci Yüzyıl” isimli romanında bu bölgelerdeki erkek çocuk sevdasının yol açabileceği felaketlere dikkat çekiyordu. Doğacak çocuğun cinsiyetini erkek olarak belirleme isteği, öyle görünüyor ki bizim ülkemizin eğitimli insanları arasında bile hálá hüküm sürüyor.
İkincisi ise Hülya Avşar’ın takdir edilecek tutumu. Hülya Avşar, “Ne güzel Zehra’ya bir kardeş gelecek” diye bir yorum yapmış. Boşanmış insanların çocuklarını birbirlerine karşı kullanılacak bir silah gibi görmeleri eğilimi de ne yazık ki yaygın bir davranış. Ve Hülya Avşar, burada birçok kişiye gerçekten örnek olması gereken bir davranış sergiliyor.
Yumurtalı devrim ordusu!
ÖNCE savcılık fezlekesinde yazılı olan şu suçlamaları birlikte okuyalım:”Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, devletin bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak suretiyle, komünist bir devlet düzeni kurmak için yasa dışı sol örgütler adına, cebir şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya, görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek maksadıyla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı tehdit ederek yumurta atmak?”
Okurken insanı dehşete düşüren bu örgüt, Başbakan’a Mersin’de yumurta atan gençler tarafından Halkevi’nin içinde kurulmuş.
9 kişinin, silah olarak “yumurta” kullanıp bir devrim yapabileceği fikri, yaşasalardı eminim ki Lenin’in de, Troçki’nin de, Mao’nun da gözlerini yaşartırdı!
Üstelik söz konusu yumurtalar pastörize edilmiş, kutulanmış bile değil? Bildiğiniz yumurta, tavuktan nasıl çıktıysa aynen öyle kullanılmış!
Orgeneral Büyükanıt’ın da adının karıştırıldığı iddianamenin dedikodu ve ihbar mektuplarına dayanılarak yazılmış olması geçen hafta çok eleştirildi.
Ben de “Orgeneral Yaşar Büyükanıt kadar meşhur olmayanlar hakkında yazılan iddianameler ne olacak” diye sormuştum.
Şimdi aynı soruyu bu “yumurtayla silahlanmış rejim düşmanları” hakkında yazılan iddianame için de sormak istiyorum.
Bu iddianame, yapılan eylemle orantılı iddialar içeriyor mu? Böyle büyük bir suç örgütünün varlığını kanıtlayacak, dedikodular, ihbarlar ve varsayımlardan başka savcılığın elinde ne var? Dokuz kişi koca cumhuriyeti yıkamayacaklarına göre bir de orduları olmalı. O ordu nerede? Silahları nerede? Komutanı kim? Kaç ilde örgütlüler, kaç kişiyi kontrol edebiliyorlar?