Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Geri dönerse hiç şaşırmam

DENİZ Baykal’ın istifasından sonra bir anket yapsak ve önümüze gelen herkese “Baykal’ın yerine kim geçsin” diye sorsak, “Cevdet Selvi” yanıtı kaç kişinin aklına gelirdi, gerçekten çok merak ediyorum.

Yıllardır önce sendika lideri, sonra da siyasetçi olarak bildiğimiz bir isim. Şu anda da CHP’nin “en kıdemli” genel başkan yardımcısı.

Ama CHP’ye bir lider aradığımızda aklımıza ilk gelen isim olmuyor.

Tuhaf bir durum gibi görünüyor ama değil.

Çünkü CHP, yıllarca böyle yönetildi. Deniz Baykal ve ekibi, partinin içinde kimsenin baş kaldırmasına izin vermedi. Her şey hiç bitmeyecekmiş gibi görünen Deniz Baykal iktidarının devamı için yapıldı ve şimdi ortada “lider kim olacak” sorusu öylece kaldı.

Gazetelerde de Deniz Baykal’ın dönmeyeceği kesinleşene kadar kimsenin adaylığa cesaret edemeyeceği yazılıyor.

Normal bir durum çünkü Baykal geri dönecek olursa, bugün erkenden öten horozların başlarının kısa vadede kesilmesi de kaçınılmazdır.

Baykal da zaten “Dönmeyi kesinlikle düşünmüyorum” gibi bir şey söylemiyor.

Dünkü Posta’da yayımlanan demecinde “Halk isterse dönerim” diyor.

“Halk isterse dönerim” sözleri, bizim siyaset dünyamızda şöyle okunmalı: “Parti delegeleri ve yönetimi ısrar ederlerse bunu bir güvenoyu olarak kabul eder ve geri dönerim!”

Bugüne kadar çok örneğini gördüğümüz bir durum bu.

Bir yanda lider bulmakta sıkıntı çeken bir parti, diğer yanda bütün siyasi geleceğini bir tek kişiye bağlamış bir parti yönetimi.

Deniz Baykal, “halk istediği için” geri dönerse, hiç şaşırmayacağım!

İngiltere’den alışkın olmadığımız bir örnek

İNGİLTERE’de İşçi Partisi’nin lideri ve bir süre sonra “eski” Başbakan olacak Gordon Brown, seçim yenilgisinin ardından istifa etti.

İstifaya neden olan önemli bir etken de partisinin liberaller ile bir koalisyon hükümeti kurabilmesinin önünü açmak!

Bizim hiç alışkın olmadığımız bir durum.

Bizde adet seçim yenilgisinin ardından, seçimi kaybeden liderin seçimi aslında nasıl kazandığını açıklamasıdır!

Bu konuda çok yaratıcı hesaplar yapılır, grafikler gösterilir, partililer genel başkanı alkışlarlar ve bir dahaki seçime kadar koltuk garantiye alınır. Bir dahaki seçimde de kaybetse bile bir şey olmadığını da biliyoruz zaten!

Bizde koltuğa yapışıp kalmak gibi bir gelenek var.

Partinin lideri, kendisi ayrılmayı düşünse bile bir süre sonra “delegelerin isteği üzerine” yeniden aynı koltuğa rahatlıkla oturabiliyor.

“Delegeler” aynı kişiyi yine seçiyorlar çünkü biliyorlar ki yepyeni bir liderin elinde siyasi gelecekleri olmayabilir.

Onun için “küçük olsun benim olsun” fikri delegelerden tutun da partinin en üst organlarına kadar herkese hâkim oluyor.

Türkiye’de gerçekten demokratik bir düzen istiyorsak, siyasi partiler kanununu değiştirmek ve parti içi demokrasi kurumlarını işler hale getirmek zorundayız.

Süreç ‘cep telefonlarında’ ilerliyor!

GEÇEN gün cep telefonuma şöyle bir mesaj geldi: “Türkiye, AB’ye üyelik yolunda ilerlemektedir. 9 Mayıs Avrupa Günü kutlu olsun. Başmüzakereci ve AB Genel Sekreterliği.”

Sordum, başka arkadaşlarıma da aynı mesaj gelmiş.

AB üyesi ülkeler ve AB yetkilileri Türkiye’nin AB niyetinde zayıflama gördüklerini her fırsatta söylüyorlar ama demek ki ilerliyormuşuz. Belli ki kimsenin bu gelişmeden haberi yok, Baş müzakereci cep telefonu mesajları yoluyla bizi bilgilendiriyor.

Önceki gün AB ? Türkiye Ortaklık Konseyi bir ara rapor yayımladı.

Başlık başlık bakalım, Baş müzakerecinin söyledikleri doğru mu?

Anayasa reformu: Rapor, Anayasa reformunun “tüm siyasi partilerin ve sivil toplumun katılımıyla, mümkün olan en geniş istişarelerle, diyalog ve uzlaşı ruhuyla” yapılması gerektiğini belirtiyor. Böyle bir şey olmadı, biliyorsunuz.

Demokratik açılım: Rapor, hükümetten bu konudaki hareketlerini korumasını istiyor. Biliyorsunuz, açılımın adı var kendisi yok. Hükümet aylar önce “en önemli adım” diye açıkladıklarını bile henüz gerçekleştirmedi.

Basın özgürlüğü: Rapor, “basın özgürlüğü ve medya çoğulculuğu için uygun zemin yaratılmasını” istiyor. İnternet sitelerine yönelik yasaklamaları eleştiriyor. Doğan Grubu’na kesilen vergi cezası ile ilgili gelişmelerin “yakından” takip edildiğini söylüyor. Özetle, bu alandaki karne parlak değil!

Yolsuzluklar: Rapor, yolsuzlukların hâlâ devam ettiğini söylüyor. Karne notu zayıf!

Yargı: Tarafsız, bağımsız ve etkili bir yargı sisteminin “yaşamsal önemde” olduğu vurgulanıyor. Hükümet ise yargıyı kendisine bağlama çabasında, “etkili yargı sistemi” için adım bile atılmıyor.

Demek ki neymiş: Türkiye AB’ye üyelik yolunda o kadar da ilerlemiyormuş!