Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Herkesin kaybettiği kazananın olmadığı bir iş

İSRAİL’in, Gazze ablukasını kırmak için harekete geçen sivil gemilere karşı giriştiği saldırının hukuk ve insanlık dışı olduğu konusunda kamuoyunda ortak bir fikir oluştu.

Şimdi bir muhasebe yapmanın zamanıdır.

İsrail kaybetti:

1- İsrail’de uluslararası hukuku tanımayan bir hükümetin iş başında olduğunu dünya bir kez daha gördü.

2- İsrail ilk kez bu kadar geniş bir yelpazede kınanabiliyor.

3- Gazze’ye yönelik kuşatmanın kaldırılması düşüncesi artık daha yüksek sesle söyleniyor.

Türkiye kaybetti:

1- Türkiye vatandaşlarını koruyamadı. Hükümetin bu gidişteki örtülü teşvikini unutmayalım. “Vatandaşını koruyamayacaksan neden gitmemeleri için uyarmadınız” diye sormak hakkımızdır.

2- “Bölgenin güçlü devletinin” de dokunulmaz olmadığı ortaya çıktı. Saldırganlığa karşı yapılan bağırıp, çağırmaktan ibaret.

3- Türkiye’nin İsrail ile ilgili konularda çok da samimi olmadığı ortaya çıktı. Meğerse kimsenin haberi olmadan İsrail ile ortak askeri tatbikatlar bile yapıyormuşuz.

Ve “Batı medeniyeti” kaybetti:

Böylesine bir saldırı batının güçlü ülkelerinden birine gözdağı vermek için yapılmış olsaydı, bugünkü “diplomatik incelik” ile karşılaşmazdık. ABD ve Avrupa’nın, İsrail ve Filistin sorunu ile ilgili ikiyüzlülüğü bir kez daha ortaya çıktı.

Bizi ilgilendiren esas mesele ise elbette Türkiye’nin uğradığı can kayıpları ve kaybedilen itibar meselesidir.

Hükümet, elbette diplomasinin bütün olanaklarını kullanmaya çalışıyor ama bu yetmez.

Türk halkına da hesap verilmelidir ki demokratik bir rejimde olması gereken budur.

Bir bebek o gemiye bindirilir mi?

GAZZE’ye yardım götürmek amacıyla yola çıkan teknelerin gerektiğinde zor da kullanılarak durdurulacağı daha önce açıklanmıştı.

Ama buna rağmen aralarında din adamlarının, Nobel ödüllü aydınların da bulunduğu kalabalık bir grup o gemilere bindi ve Gazze’ye doğru yola çıktı.

Yetişkin insanların bir dava uğruna tehlikeleri göze almasında yadırganacak bir durum yok.

Bu insani bir özelliktir, karşı da olsanız saygı duymak gerekir.

Ancak bir ayrıntı var ki göz ardı etmemek gerekiyor.

O gemide, annesi ve gemi personeli babası ile birlikte 1 yaşında bir de bebek vardı.

Bir Türk bebeği!

O gemiye binmek kendi seçimi değildi, olamazdı da zaten.

Göz göre göre büyük bir tehlikenin içine büyük bir sorumsuzlukla sokuldu ve nitekim annesinin ifadesine göre de çatışma bebeğin bulunduğu kamaranın hemen önünde cereyan etti.

Bunu görmezden gelemeyiz. “Anne babasının tercihidir” diye geçiştiremeyiz.

Kanunlarımız, çocuklarını tehlikeye atan ana-babalara böyle bir hak tanımıyor çünkü.

Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı’nın, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun harekete geçmesi gerekiyor.

Çocuğu ailesinden ayırın demiyorum şimdilik ama belli ki bu ailenin çocuklarını koruma yönünde eğitilmeleri gerekiyor.

Kimse çocuğunu bilerek bir tehlikenin içine sokma hakkına sahip değildir, kamuoyunun bunu bir kez daha görmesinde yarar var!

Sorduğum soruların yanıtını aldım

ESKİŞEHİR Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın, mahkemede verdiği ifade ile ilgili olarak sorduğum sorulara Beşiktaş Cumhuriyet Savcılığı’ndan bir yanıt aldım.

Özetle şöyle:

* Emniyet tarafından hazırlanan bir soruşturma evrakına savcılığın sonradan bir isim eklemesi hukuken mümkün değildir. Savcılık, elindeki soruşturma evrakı ve deliller ile bağlıdır ve ona göre hareket eder. Savcılığın hazırladığı iddianame mahkeme tarafından kabul edilip, yargılama başlamıştır. Bundan sonrası mahkemeyi ilgilendiren bir süreçtir.

* Savcılık, soruşturma aşamasında aldığı ifadeleri, iddianameye aktarırken çarpıtma olanağına sahip değildir. İfade alındıktan sonra ifadeyi veren tarafından okunur, imzalanır, bir nüshası kendisine verilir. İddianamede de bu haliyle yer alır.

* Eskişehir Emniyet Müdürü’nün telefonlarının dinlendiğine ilişkin iddiasının savcılıkla ve bu davayla bir ilgisi yoktur.

Bu konuyla ilgili ilk yazdığım yazının yayımlandığı gün savcılık beni aramış ancak İstanbul dışında olduğum için ulaşamamış.

Savcılığın bu açıklamasını hukuk devletine güvenen bir vatandaş olarak memnuniyetle karşılıyorum.

Böyle konuların açıklanmadan ortada kalması, hukuka inancı zayıflatır ve bir süre sonra tartışılmayacak bir gerçekmiş gibi algılanır.

Savcılığa açıklama hassasiyeti için teşekkür ederim. Bu hassasiyetin tüm kamu kurumları için örnek olmasını diliyorum.