Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hükümet durdukça ‘sır’ çözülemez

GENELKURMAY Başkanlığı, Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddia edilen “AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı”nın kimler tarafından hazırlanıp sızdırıldığının bulunmasını istedi.

Kimler tarafından hazırlandığını kesin olarak tarif edebilmeme olanak yok. Ama tahminlerde bulunmak mümkün! Bu belgenin, Silahlı Kuvvetler’e karşı “asimetrik savaş” taktiklerini uygulayan çevrelerce yapıldığını tahmin etmek kolay.

Emniyet içinde yuvalanmış Fethullahçı çetenin bu konudaki uzmanlıkları da malum.


Ama bunu ortaya çıkarmaya ne Başbakan’ın gücü yeterli olur ne de İçişleri Bakanı’nın
.


Ayrıca bunu ortaya çıkarmaya ne kadar istekli olabileceklerini tartışmak da mümkün.


Doğru mu yanlış mı diye bakmadan belgenin üzerine atılıp, bundan siyasi rant almaya çalıştıklarını gözden kaçırmamak gerek.İşin en kolay kısmı ise belgenin nasıl sızdırıldığını bulmak!


Belgenin bir arama sırasında ele geçtiği iddia edildi. Demek ki ilk sıraya aramayı yapan ekibi koymak gerek.


Sonra bu belge, savcılara gönderildi, dosyaya girdi. Orada kuşkulanmamız gerekenler de bu soruşturmayı yürüten savcılardan başkası değil.


Deniz Feneri soruşturması gösterdi ki savcıların canı istemezse, bu tür soruşturmalardan belge de sızmıyor, bilgi de.


Demek ki sorumluyu bulmak için gözlerimizi gazeteciliğe meraklı bu savcı heyetine çevirmemiz gerekiyor
.


Ama onlar da bakanlığın koruması altında.


Yani şunu söyleyeyim: Bu hükümet iktidarda kaldığı sürece belgeyi kimin hazırlayıp sızdırdığını öğrenemeyeceğiz.

 

Reklamlardan maçı izleyemedik

 

TÜRKİYE-Estonya milli maçını televizyondan izlemeye çalıştım. Ve Türkiye’de bunu yapmaya çalışan milyonlarca insan gibi başarılı olamadım.


Çünkü maçın önemli bölümünde reklam bantları görüntüyü kapattı, ne topu görebildik, ne de oyuncuları!


Futbol karşılaşmalarının naklen yayınında eskiden maç arasına hareketli reklam da alınırdı.


Sonra bunun seyir zevkini azaltarak, naklen yayın hakkı gelirlerini düşürdüğü fark edildi ve bu uygulama yasaklandı.


Futbol karşılaşmaları, hem federasyonlar için hem de kulüpler için satılabilecek “değerli bir mal”.


Bu malın değerini düşürecek her hareket, önce bunların itirazı ile karşılaşıyor.


UEFA
ve FIFA uluslararası turnuvalarda seyir zevki artsın, her dönemde daha çok para kazanılsın diye neredeyse kameraların konulacağı yerleri ve nasıl çekim yapılacağını bile tarif ediyor.


Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu skandalı durdurması da kendi menfaati icabı!


Elbette yayıncı kuruluşun bu maçı almak için para ödediğini ve bunu reklamlarla finanse edeceğini biliyorum.

Ama bunun seyir zevkini bozmadan yapılabilmesi için birçok yol var. Sanal reklam uygulamaları, bant reklamların yayınında ekranın bölünmesi ve küçültülmesi, bant reklamların oyunun durduğu anlarda yayımlanması gibi birçok yol.

Lig TV bunu başarıyla uyguluyor ve kimsenin orada bu tür reklamlara itiraz ettiğini de görmedim.


Bu sadece biz seyircileri değil, reklâm verenleri de ilgilendiriyor olmalı. Çünkü o reklamlardaki ürünleri yayın sırasında kimse hayırla anmıyor! Ve reklamın kötüsü olmaz düşüncesi, artık çok gerilerde kalmış bir durum. Kötü reklâmın, ürüne zarar verdiğini kanıtlayan yüzlerce araştırma var.


Federasyona önerim, UEFA’nın naklen yayınlar ile ilgili olarak Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi’nde ne tür kısıtlamalar koyduğuna baksınlar ve milli maçlar için de aynı şeyleri talep etsinler.

 

Güler Zere yaşasın!

 

ADANA Demirspor ile İtalyan Livorno arasında oynanan “yoldaşlık maçında” açılan pankartlardan bir tanesi polis tarafından sakıncalı bulunarak kaldırıldı.

Pankartın üzerinde “Güler Zere Yaşasın” yazılıydı.

Güler Zere, devletin güvencesi altında hapishanede yatarken yetersiz bakım ve sağlık koşulları nedeniyle hastalandı.


Devlet, koruması altındaki bir mahkûmun tedavisini zamanında ve yeterli düzeyde yapamadığı için de şu anda kımıldayamadığı hasta yatağında devletin en başındaki kişinin insafa gelmesini bekliyor.


O Cumhurbaşkanı ki gayet sağlıklı olmasına rağmen, sırf “çok yaşlı” diye bir başka mahkûmu affetmişti
.


Hadi hakkını yemeyelim, aslında bu affı Cumhurbaşkanı’nın onayına sunması gereken kurum Adalet Bakanlığı, ama biliyorsunuz onların gözü şu sıralarda hiçbir şey görmüyor.


Ama Cumhurbaşkanı da bu kadar yazı yazıldı, çizildi, “Bu olay nedir, getirin bir inceleyelim” deme gereğini de duymuyor sanırım.

Bir de polisin bu pankarta müdahalesi konusu var.

Böyle bir talebi dile getirmenin, bir pankarta yazıp asmanın neresi suç?


Adana Emniyeti’nin kafası belli ki yıllar öncesinde kalmış, bu tür şeyleri hâlâ suç sanıyor!


Bakın ben başlığa aynısını yazdım, gelip toplayın, toplayabilirseniz!