Kendi yasağını delen bakan!
SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ’ın eşi Şeyma Hanım, geçirdiği bir kulak rahatsızlığı nedeniyle Gazi Üniversitesi’nde ameliyat oldu.
Önce geçmiş olsun dileklerimi ileteyim, dilerim kısa sürede sağlığına kavuşur.
Şeyma Hanım’ın ameliyatını gerçekleştiren hekim Prof. Dr. Nebil Göksu.
Gazetede Prof. Dr. Göksu’nun ameliyata “konsültan hekim sıfatıyla katıldığını” okuyunca, merak ettim, bu ne demek diye.
Sözlüklerde karşılığı yok. Ben bu terimi kısaca “kanunların ardından Türk işi dolanma” olarak tanımlıyorum.
Prof. Göksu, sağlıkta tam gün yasası çıktıktan sonra üniversiteden istifa ederek ayrılmış bir hekim. Yasa gereği, eğitim ve araştırma faaliyetlerine katılabilmekle birlikte tıp fakültesinde ameliyat yapması yasak.
Kanunun koyduğu yasak Gazi Üniversitesi Rektörü ve Tıp Fakültesi Dekanı’nın özel izniyle aşılmış.
Rektörle, dekanın gücüne bakın! Meclis kanun çıkarıyor, onlar “özel izinle” ameliyat izni verebiliyor.
Benzeri bir durum Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyatında da yaşanmıştı.
Marmara Tıp Fakültesi’nin uygulama hastanesi olan Pendik Araştırma ve Eğitim Hastanesi’ndeki ameliyatı tam gün yasasından sonra istifa eden Prof. Dr. Dursun Buğra yapmıştı.
Normal olarak herhangi bir hastayı orada ameliyat edemezdi, özel izin ile Başbakan’ın ameliyatını gerçekleştirdi.
Her hastanın kendi hekimini seçme hakkı vardır. Bu temel bir hasta hakkı sayılır. Bakan Akdağ’ın eşi de, Başbakan da böyle bir hakkı kullanmışlar.
Ama Türkiye’de herhangi birisi iseniz böyle bir haktan yararlanma olanağınız yok.
Kanunun uygulanması sırasında ortaya çıkan bu saçmalığı Başbakan da Sağlık Bakanı da bizzat yaşadılar, artık yapılan hatayı fark etmiş olmalılar.
Kendileri için yapılabilen bir uygulamadan diğer vatandaşları neden mahrum ettiklerini bir durup düşünseler iyi olur.
Kanun önünde herkes eşit değil miydi?
Herkesle didişerek bir kanun çıkar, sonra o kanunun arkasından ilk fırsatta dolanan da sen ol! Gerçekten çok ayıp!
Bilirkişisi Diyanet olan mahkeme
İZMİR’de bir vatandaş nüfus cüzdanının “din” hanesine “Alevi” yazdırmak amacıyla bir dava açmış.
İzmir’deki Asliye Hukuk Mahkemesi, vatandaşın bu talebini değerlendirirken Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş almış. Başkanlığın görüşünü biliyoruz zaten, “Alevilik bir din değildir” görüşünü alan mahkeme vatandaşın talebini reddetmiş.
Vatandaş daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmiş ve Türkiye’ye karşı açtığı davayı kazanmış. Aradan geçen 3 yıla rağmen mahkeme kararını uygulatmayı başaramamış olması da ilginç bir durum.
Geçen gün, TBMM’ye cemevi kurulması için açılan dava ile ilgili olarak “laik Türkiye Cumhuriyeti Mahkemesi bakalım nasıl karar verecek” diye sormuştum.
Gazetede bu vatandaş ile ilgili haberi okuyunca, yanıtımı da almış oldum.
Laik cumhuriyetin mahkemesi kararını verirken Diyanet İşleri Başkanlığı’na danışıyor!
Kararını verirken özgürlüklerin evrensel yorumuna değil, Diyanet İşleri’nin bir mezhebin bakış açısıyla verdiği yorumuna bakıyor.
Demek ki Diyanet’in tanımadığı dinlerden birine inanıyor olursanız, bunu açıklama ve bununla ilgili taleplerde bulunma hakkına da sahip olamayacaksınız.
Mahkemenin yanlışı AİHM’den dönmüş ama vatandaşın konuyla ilgili bütün başvurularının 3 yıldır yanıtsız kalmasına ne demeli?
Bu ülkede gerçekten laik hukuk düzeni var mı?
Pazartesi sendromu
BU hafta pazartesi sorularıma eşlik etmesi için seçtiğim şarkı R. L. Burnside’ın “It’s bad you know” isimli şarkısı. Youtube’da bulabilirsiniz.
“Neden bu şarkıyı seçtin” diye soracak olursanız, bu köşede sorup durduğum soruların durumuna çok benzeyen yönü var, aynı sözler tekrarlanıp duruyor çünkü.
Buyurun yanıtlarını bir türlü öğrenemediğimiz soruları hatırlayalım:
1– KPSS sınavı sorularını çalıp dağıtan organize suç örgütü neden hâlâ yakalanamadı? Başbakan, bizzat MİT Başkanı’nı ve Emniyet Genel Müdürü’nü de görevlendirmiş, hatta “Dosyayı da önce bana getirin” demişti ama yakalanan kimse yok. Kopyacıların sorgularının tamamlandığı bile kuşkulu. Bu çeteyi bir koruyan mı var? Koca Türkiye Cumhuriyeti emniyet güçleri bir çete karşısında nasıl olup da bu kadar aciz kalabiliyor?
2– Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapacağı iddia edilenler nerede? Kozmik oda bile arandı ama yargılanan kimse yok! Suikastçıları koruyan bir güç mü var, yoksa Arınç’a suikast iddiası koruma polislerinin paranoyasından kaynaklanan bir palavra mıydı?
3– Suudi Arabistan Kralı bonkör bir insan. Gittiği ülkelerde devlet adamlarının eşlerine bile pahalı mücevherler armağan ediyor. Kral’ın Türkiye ziyaretinde devlet büyüklerimizin eşlerine verdiği armağanların ne olduğunu bir türlü öğrenemedik, çünkü kanunlara uygun şekilde zamanında beyan edilmedi. Kral’ın hediyeleri neden beyan edilip, ilgili kuruluşa devredilmedi? Hediyeler nerede?