Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kes sesini terbiyesiz!

YARIŞÇI tabiriyle söyleyecek olursak seçim yarışında “son düzlüğe” girdik.

Tansiyon giderek yükselirken ortaya çıkıyor ki liderlerimizin “terbiye düzeyi” konusunda ciddi olarak endişelenmemiz gerekiyor.

Birbirlerine mahalle kabadayılarının ya da kahvehane lümpenlerinin kullandığı üsluplarla hitap eden siyasi liderlerimizin konuşmalarını dinlerken geçen dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın kulaklarını çınlatıyorum.

Hatırlayacaksınız, kendisine soru soran bir vatandaşa eski TBMM Başkanı “Kes sesini terbiyesiz” demişti.

Arınç, “halkın hizmetkárı” sayılması gereken bir görevde bulunuyordu.

O, “patronuna” bunu söyleyebildiğine göre, ben de bir vatandaş olarak rahatlıkla bize hizmet etmeye talip olduklarını söyleyenlere bunu söyleyebilirim diye düşünüyorum.

Siyaset yaparken ve seçmenden oy isterken rakip siyasi liderlerin ve partilerin olumsuz yönlerini ortaya koymak elbette her siyasetçinin en doğal hakkı.

Ama bunu yaparken etrafta çoluk çocuğun olduğunu düşünmeleri de gerekiyor.

Bunun da ötesinde haftaya seçimler bittikten sonra bu liderlerden, ülkenin önemli sorunlarını görüşmek için zaman zaman bir araya gelmelerini de bekleyeceğiz.

O gün geldiğinde birbirlerinin yüzüne bakacak durumda olmalarını talep etmek de, “işverenleri olarak” bizlerin en doğal hakkımız.

Eleştiri yaparken asgari nezaket kurallarına dikkat etmemenin ise benim lügatimde bir tek açıklaması var: Ülkenin sorunları ve bu sorunlara ilişkin çözüm yollarını söylemek ve seçmeni başkasının ne olduğu ile değil, kendisinin ne olduğu ile ilgili olarak bilgilendirmek konusundaki açık yetersizlik!

Okyanusta bir damla!

ORTAÖĞRETİM Kurumları Sınavı’nda (OKS) ortaya çıkarılan skandal giderek büyüyor.

Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarında yapılan atamalarda “imam hatipli olmaya” öncelik verilmesinin, bilgi ve tecrübenin hiç dikkate alınmamasının doğal bir sonucu bu.

Bu sınava giren öğrencilerin puanlarının hesaplanmasında “sonradan icat edilen” diploma notu uygulaması, bu beceriksizlerin elinde bir skandala dönüştü.

Birçok öğrencinin diploma notu yanlış hesaplandı ve bu yanlışlıktan mağdur olanların kaç kişi olduğu bile bilinemiyor.

Bütün bu beceriksizlik üzerine Bakan Hüseyin Çelik’in açıklaması da şu: “Vahamet boyutunda değil, hatalar okyanusta bir damla.”

Bunu söyleyen kişi Milli Eğitim Bakanı, “okyanusta bir damla” olduğunu söylediği kişiler bu bakanın işini yanlış yapmasının bedelini ömürleri boyunca ödeyecek küçücük çocuklar!

Bakan Bey belli ki çocuklara “istatistiki rakamlar” gözüyle bakıyor.

“Okyanusta bir damla” dediği çocukların, ailelerinin göz bebekleri olduğunu bile umursamıyor.

O çocukların yıllardır bu sınava hazırlanmış olmaları, velilerinin dünyanın parasını harcamış olması, çocukların daha kötü okullarda okumak zorunda kalmalarının gelecekte onlara vereceği zararları takmıyor.

Pişkin pişkin konuşuyor: “Böyle büyük bir sistemde böyle hatalar olabilir.”

Bugüne kadar neden böyle bir hata olmadığını, bu hatada kendi payını sorgulamıyor bile.

Pazar günü bu bakana oy verecek olanlar ellerini vicdanlarına koşup bir daha düşünsünler.

Gelecekleri karartılan, umutları ellerinden alınan binlerce çocuğun vebali onların boyunları üzerine de olacak çünkü!

Black, ’keşke Türk olsaydım’ diyordur

KANADA asıllı İngiliz medya patronu Conrad Black, “sahip olduğu hisselerin oranı nedeniyle yönetme hakkına sahip olduğu” şirketleri hortumladığı için 35 yıl hapse çarptırıldı. Black’ın şirketlerinden hortumladığı paranın tutarı 60 milyon dolar civarında. Black, “şartlı tahliye görüşmesini” 15 yıl sonra yapabilecek. Yani 60 milyon dolar için yatacağı süre minimum 15 yıl olacak.

Bizde bankalarını milyar dolarlarla soyup soğana çevirenlerin, şirket hesaplarını babalarının çiftliği gibi kullananların “Türklükleriyle mutlu olmaları” gerekiyor.

Black, eğer Türk olsaydı bunların hiçbiri başına gelmeyecekti.

Şimdi özel uçağı, yatı yerinde duruyor olacaktı, yalısında ülkenin önde gelen insanlarını ağırlama zevkinden de mahrum kalmayacaktı.

Kimse “Sen hortumcusun, senin evine gelmem, yemeğini yemem” demeyecekti.

Black’in suçlarına göz atınca şu görülüyor: Ortağı olduğu şirketlerin kaynaklarını kendi şirketlerine aktarmak, şirket uçağı ile tatile gitmek, masraflarının önemli bölümünü şirket üzerinden gerçekleştirmek vs.

Bizdeki halka açık şirketlerin çoğunda bu tür bir inceleme yapılsaydı karşımıza ne çıkacaktıysa o suçları işlemiş.

Ve kimse de orada ortaya atılıp “Ekonomik suçun cezası ekonomik olur, neden hapse atıyoruz. İşinin başında kalsın, borçlarını ödesin” de demiyor.

Kim bilir, belki de bu yüzden orası Amerika, burası Türkiye!