Lütfen hemen sinirlenmeyin
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha “sinirlerine hâkim olamadı” ve bu kez Kıbrıslı muhaliflere sert çıktı.
“Türkiye buradan çek git diyor. Sen kimsin be adam! Şehidim var, gazim var, stratejik olarak ilgiliyim” dedi. Kıbrıslı Türkleri kastederek “ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır” diye de ekledi.
Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’a ilgisini “stratejik ilgi” düzeyine indirgemek kuşkusuz ki çok ciddi bir siyasi hatadır.
Bunun önemini elbette reddedemeyiz ama Türkiye’nin orada asker bulundurmasının nedeninin yok edilmek istenen bir halkı korumak olduğunu, bunun için uluslararası anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullandığını zannediyorduk!
Demek ki durum değişmiş! Bakalım Dışişleri Bakanlığı bu değişen durumu dünyaya nasıl anlatabilecek?
Öte yandan Kıbrıslıları “besleme” diye nitelemek de tek kelimeyle “ayıp” olmalı! Başbakan’ın sinirlendiği zaman birilerine ayıp etmekten çekinmediğini biliyoruz ama bu artık fazla kaçtı!
İnsan sorumlu mevkilerdeyse biraz da sinirlerine hâkim olmayı bilmeli.
Öte yandan bu durum Başbakan’ın artık Türkiye’deki muhalefete tahammül edemediği gibi, Türkiye dışındaki muhalefete de tahammül edemediğini gösteriyor.
Bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi Kuzey Kıbrıs’ta da farklı düşünenlerin olması normaldir, onların bu düşüncelerini seslendirmiş olmaları da normal karşılanmalıdır.
Farklı fikirlere saygı göstermek, o fikrin yanlışlığını anlatmaya engel değildir ve demokratik tartışma hakaretlerle sürdürülmez!
Patlamalardan işçiler sorumluymuş!
DEVLET Bakanı Faruk Çelik, Ankara’daki patlamalardan sonra yaptığı açıklamada kaçak işyerlerinin “hükümetin sorumluluğunda götürülecek konular olmadığını” söyledi ve kaçak işyerlerini ihbar etmeyen vatandaşları sorumlu tuttu.
Kaçak işyerlerini önce çalışanların ihbar etmesi gerektiğini söyledi. “İhbarlara rağmen idare bir şey yapmazsa ancak o zaman sorumlu olur” dedi!
İlginç bir yaklaşım olduğunu kabul etmek gerek. Biz zannediyorduk ki bir ülkede olan ya da olmayan her şeyden hükümetler sorumludur. Demek ki değilmiş.
Her türlü yetkiye sahip olduğu halde hiçbir şeyden sorumlu olmamak iyi bir duygu olmalı.
Ama o makamlarda oturuyor ve o makamların nimetlerinden yararlanıyorsanız, bunu bizlere borçlusunuz. Sizi seçip oraya gönderiyoruz ki sorunlarımızı çözesiniz.
Öte yandan bu durumdan hükümetin sorumlu olduğunu düşünmemiz için başka gerekçelerimiz de var!
Elli kişiden az çalıştıran işyerlerinin işletme belgesi alma zorunluluğunu kaldıran bugünkü hükümettir.
Böylece kaçak çalışmaya meraklı işletmelere, işyerlerini küçük parçalara bölüp, işyeri güvenliği ile ilgili mevzuattan kaçma olanağı veren sizlersiniz.
İşyeri denetimleri ve dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği önlemleri Türkiye’deki sanayi işletmelerinin ancak yüzde 1,6’sında geçerlidir. İş Müfettişlerinin sayısı da çok yetersizdir.
Patlamanın olduğu işyerlerinin işletme belgesi yok ve boya, tiner gibi tehlikeli üretim yapan işyerinin ruhsatı “tornacı”!
Acil çıkışı bulunmayan imalathanelerin sağlıksız bir şekilde yan yana olması, işyerlerinin denetlenmemesi, birçok yönetmeliğin çiğnenmiş olması kamu görevlilerinin işlerini ihmal ettiklerini de gösteriyor.
Bu kamu görevlileri kimin emrinde? Onların amirlerini kim seçti? Liyakatlerine ve çalışkanlıklarına göre mi seçildiler, yoksa partizanlık ve nepotizm uğruna mı oralarda oturuyorlar?
Onların hepsinden hükümet sorumlu!
Beceriksizliği ortayla çıkmış yöneticilerin istifa etmeyi düşünmek yerine, yapamadıkları işler için halkı suçlaması da bizim gibi “ileri demokrasilerde” mümkün olabiliyor!
Neler yapmadık şu vatan için
MİLLİYET Muhabiri Şükran Pakkan’ın kitabı “Neler Yapmadık Şu Vatan İçin Milliyetçilik, Medya ve Hrant Dink Cinayeti” ismini taşıyor. (Postiga Yayınları)
Şükran Pakkan deneyimli ve titiz bir gazeteci, Milliyet’te birlikte çalıştığım için yakından tanıyorum.
Şimdi bu özelliklerine bir de akademik çalışmanın disiplinini ekleyince, ortaya gerçekten ilginç bir eser çıkmış.
Pakkan kitabında milliyetçiliğin Türk toplumundaki gelişim çizgisini, medyanın bu bağlamdaki yerini ve Hrant Dink cinayetinde milliyetçilik medya ilişkisinin oynayabileceği rolü inceliyor.
Kitapta bugüne kadar öldürülen tüm gazetecilerin listesi ve kısa öyküleri de yer alıyor.
Konuyla ilgilenenlerin yararlanacağı ciddi bir çalışma olarak öneriyorum.
Emniyet’ten açıklama
GEÇEN gün polisin toplumsal olaylara müdahale etmek için kullandığı bir aracın, trafiğin en sıkışık olduğu saatlerde vatandaşları taciz ederek kendisine yol açmaya çalıştığını yazmıştım.
O gün acil müdahaleyi gerektiren herhangi bir toplumsal olay olmadığı için bu durumu yadırgadığımı belirtmiştim.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Altınok yazımdan sonra beni aradı.
Söz konusu araç, bir elçilik önünde yapılması beklenen bir gösteri için önlem olarak seyir halinde imiş. Trafik nedeniyle görev yerine intikalde gecikmiş, o nedenle siren çalıyormuş.
Altınok, söz konusu ekibin uyarıldığını da belirtiyor.
Okuyucularımın bilgisine sunarım.