Nerede hareket orada bereket!
ANKARA Cumhuriyet Başsavcılığı, 29 Ekim günü Ankara’da sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği yürüyüşle ilgili olarak soruşturma başlattı. Bununla ilgili olarak polisten bilgi ve görüntüler istenmiş.
Hürriyet bu haberi dün “Jet soruşturma” başlığı ile vermişti ve bu sütunun tam altında yer alıyordu.
Böyle başlıklar görünce hâlâ heyecanlandığımı itiraf etmeliyim.
Gözümün önüne Amerikan polisiye filmlerindeki gibi bir sahne geliyor: Savcı ve yardımcıları toplanmışlar, ellerinde bin türlü delil, stajyerler dosya yetiştirmek için
delicesine bir koşuşturma içindeler. Vakit gece yarısını çoktan geçmiş. Ama adalet sistemi uyumuyor, olanca gücüyle suçluları yakalamak için çaba gösteriyor!
Tabii ki filmlerdeki gibi olmadığını biliyorum, bizde soruşturmalar Amerikan filmlerindeki gibi yürümez çünkü. Ama yine de “jet soruşturma” denince içimde bir kıpırtı uyanıyor.
Dün internette baktım “Ankara Cumhuriyet Savcılığı harekete geçti” yazdığımda karşıma 633 bin sonuç çıktı ki artık bu kadarına “hareket” yerine “kuantum sıçraması” demek daha doğru olur sanırım.
Elbette arama motoru aynı haberi başka kaynaklarda da saydığı için mükerrer sayım var ama olsun. Bu durum “savcılığın harekete geçme potansiyelini” küçümsememize neden olmamalı.
“Nerede hareket, orada bereket” diye bir atasözümüz de var ama sanırım bu atasözü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı için geçerli değil.
Çünkü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı o kadar çok harekete geçiyor ki eski hareketler de unutulup gidiyor gibi geliyor bana.
Mesela 2010 yılının temmuz ayında yapılan KPSS’nin soruları çalındığında da böyle haberler yayımlanmış, “savcılığın KPSS sorularının çalındığı iddiaları üzerine harekete geçtiği” duyurulmuştu.
Ama o gün bugündür sınavda kopya çektiği iddia edilen “tam puancıların” ifadelerinin alınmasının tamamlandığını bile duymadık.
Bu kadar “hareket” içinde belli ki onlara sıra bir türlü gelemiyor!
Muhalifi ‘terörist’ görmek
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 29 Ekim’de yürüyüş yapanları ve kadınlar tenis turnuvasında bakanları yuhalayanları şöyle tanımladı: “Terörist holiganlar!”
Başbakan’ın bu konulardaki tavrını bilmesem “Amacını aşan bir söz söylemiş” deyip geçebilirdim ama bu genel tavrının bir devamı niteliğinde olduğu için üzerinde durmak istedim.
Tenis turnuvasında bakanların yuhalanmasının onaylanabilecek bir yönü yok. “Dünyanın başka ülkelerinde böyle törenlerde politikacılar ödül verip konuşma yapıyorlar mı ki bizim bakanlar sahneye çıktı” eleştirisi bu durumu değiştirmiyor.
Tören, ödül kazanan sporcular için yapılıyor ve sporcuya saygının bir devamı olarak ödülü verenler de aynı saygıyı görmeyi hak ederler. Yapılan iş en azından “ayıp” olarak nitelenmeyi hak ediyor.
Ama iş “terörist holigan” tanımına da varmamalı.
Aykırı sözler söyleyenlere, devlet büyüklerinin istemediği eylemlerde bulunanlara “terörist holigan” tanımının yapılması, demokrasinin olmadığı yerlerde mümkün olabilir.
Kuzey Kore’de, İran’da, Suudi Arabistan’da, henüz bahar çiçeklerinin açmadığı öteki Arap diktatörlüklerinde, Beyaz Rusya’da ve Rusya’da da böyle oluyor.
Putin karşıtı şarkı söyleyen kızlar bile “Terörist, kamu düzenini bozuyor” diye hapse atıldılar.
İki sözün birinde “ileri demokrasiden” söz edenlerin, aykırı seslere tahammüllü olmaları şart! Her muhalif, terörist değildir, bunu içlerine sindirmeleri gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı’nın açıklaması
CUMHURBAŞKANLIĞI Basın Merkezi’nden dün yazdığım yazı ile ilgili bir açıklama aldım.
Açıklama şöyle:
“Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhuriyetimizin 89. yıldönümü münasebetiyle 29 Ekim 2012 akşamı Çankaya Köşkü’nde verdikleri resepsiyona, 31 Ekim 2012 tarihli yazınızdaki iddianın aksine DSP Genel Başkanı Sayın Masum Türker ve ÖDP eş genel başkanları Sayın Alper Taş ve Bilge Seçkin Çetinkaya’yı davet etmişlerdir.
Sayın Masum Türker, DSP Genel Sekreteri Sayın Hasan Erçelebi ile birlikte söz konusu resepsiyona katılmışlardır.
Sayın Taş ve Sayın Çetinkaya, davet karşısında duydukları memnuniyeti dile getirip teşekkür etmiş, mazeretleri olduğunu ve katılamayacaklarını belirterek, bir sonraki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılmak istediklerini aktarmışlardır.”
Söz konusu yorumu bu konuda değişik gazetelerde Kurban Bayramı sırasında yayımlanan ve düne kadar yalanlanmayan haberler üzerine yapmıştım.
“Keşke Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi bu açıklamayı daha önce yapmış olsaydı, ben de bu yanlış haberler üzerine yorum yapmasaydım” diye düşünüyorum.
Okuyucularımın bilgisine sunarım.