Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

O fırsat en başında kaçtı!

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, “Bu Meclis toplumsal mutabakat olmasına rağmen, yeni Anayasa fırsatını kaçırdı. Şimdi parça parça ne yapabilirler, bilmiyorum” dedi.

Bu Meclis, HADEP’in bağımsızları seçtirmek taktiğiyle, temsil sorunu tam olarak değilse bile büyük ölçüde çözülmüş bir meclis olarak göreve başladı.


Bu özelliğiyle kapsamlı bir sivil Anayasa değişikliğine de gücü yetebilecek bir bileşim oluşturmuştu.


Bir toplumsal uzlaşma içinde bu sorunu çözebilirdi.


Meclis, sorunları uzlaşarak çözebilme yeteneğini, Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle kaybetti.


Seçim sürecinde ve seçimden hemen sonra Cumhurbaşkanı seçimi için “mutabakat” arayacaklarını söyleyenler, yüzde 47’nin yarattığı baş dönmesiyle bu sözlerini unuttular ve kendi Cumhurbaşkanlarını seçtiler.


“Toplumsal mutabakat ve siyasi meseleler üzerinde konuşarak uzlaşma”
böylece dibinden dinamitlenmiş oldu.


O gün takınılan “dediğim dedik” tavrı, sonraki yıllarda yaşadığımız sorunun temelinde yatıyor.


Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığına kimse inanmıyor, Cumhurbaşkanı’nın icraatları da bu inancı büyütüyor destekliyor
.


Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın hakemliğinin gerektiği durumlarda bile ortak bir yol bulunamıyor.


Fırsat en başında kaçtı. Ama geri döndürmek de Cumhurbaşkanı’nın kendi elinde.


İşe “tarafsızlık” ilkesini katı ve herkesi inandıracak bir şekilde uygulayarak başlayabilir!

 

Kim, kimin yerine oynayabilir?

 

AKP kulislerinde “Kim hangi artistin yerine filmde oynayabilir” konulu espriler yapıldığını dün Hürriyet’te okudum.


Abdülkadir Aksu
’nun Hulusi Kentmen rolünde oynayabileceği benzetmesine güldüm. Benzer bir “babacan” tavırları var çünkü.


Zafer Çağlayan’
ın “Behçet Nacar” rolüne yakıştırılması ise hoşuma gitmedi. Şimdiki gençler “Parçala Behçet” filmlerini hatırlamayabilirler ama biz hatırlıyoruz. “Latife dediğin latif olsa gerek” sözü tam da bu duruma uyuyor gibi geliyor bana.


Aynı şekilde Cemil Çiçek ile Erol Taş arasında da ne fiziksel, ne de ruhsal bir yakınlık bulabildim.


Tabii AKP içinde “büyüklerin” hangi rollerde oynayabilecekleri konusunun konuşulması mümkün değil. Sonunda “azar” ve “gelecek seçimde liste dışı bırakılma” durumu söz konusu olabilir.


Böyle korkularım olmadığına göre bunu da ben yapabilirim sanırım.


Recep Tayyip Erdoğan
’ı, Kadir İnanır’ın oynadığı tüm rollerde oynatabiliriz. Mahallenin racon kesen ağabeyi, bazen sert, bazen melek kalpli! Bir ânı diğerine uymayan, dalgalı bir ruh hali!


Bülent Arınç, eşsiz bir Sami Hazinses portresi çizebilir
diye düşündüm. İkinci karakter oyuncusu ama başrol verseniz de altından kalkabilir. Her an ağlamaya hazır bir ifadenin gerisinde, en sert sözleri yüzünüze yapıştıracak bir hazırcevaplık hali!


Bugünlük yerimiz bu kadar. İleride keyfimizin yerinde olduğu bir gün devam etmek üzere!

 

Domuz gribi konusunda Sağlık Bakanlığı’na haksızlık etmeyelim

 

DOMUZ gribi salgını uyarısı üzerine Sağlık Bakanlığı’nın, yüksek miktarda aşı ithaline gitmiş olması eleştiriliyor.


Şu andaki tabloya bakılacak olursa eleştiriler haklı görülebilir.


Kullanılmayacak aşılar için milyonlarca lira ödenmesi, kamu kaynaklarının gereksiz yere kullanılmasına neden oldu, bu bir gerçek.


Ama bugünkü gerçeğin böyle olması, Sağlık Bakanlığı’na yönelik eleştirileri haklı kılmıyor.


Bu eleştirileri yapanların şunu tekrar hatırlamasında yarar var:


Dünya Sağlık Örgütü
, domuzlardan insanlara bulaşan yeni bir grip virüsünün dünya ölçeğinde büyük bir salgına yol açacağını, milyonlarca insanın bu salgın ile ölebileceğini açıkladı.


Tüm dünya bu korkuyu yaşarken, Sağlık Bakanlığı, bizim kurumlarımızda pek eşine rastlanmayacak bir hızla hareket etti.


Salgının yayılmasını önleyecek önlemleri almaya devam ederken, kamuoyunu da doğru bilgilendirdi.


“Aşı bulunmazsa milyonlarca kişi ölecek”
haberleri yayılırken halkı zamanında aşılayabilmek için gerekli girişimlerde bulundu, dünyanın birçok ülkesinden önce Türkiye’de insanlar aşılanmaya başladı.


Sonra salgının bir palavra olduğu ortaya çıktı ve şimdi eleştiriler yapılıyor.


Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarılarını dikkate almasaydı ve salgın ciddi çıksaydı, bugünkü eleştirileri yapanlar, tam tersini söylüyor olacaklardı.


“Bakanlık uyarıları ciddiye almadı, gerekeni yapmadı, ölümlere neden oldu” gibi eleştirileri duyacaktık.


Bu tür konulardaki uluslararası uyarıları ciddiye almamak hatadır. Ciddiye alıp, gerekeni planlamak ve yapmak değil!
Eleştiri, haksız bir zeminde yapıldığında işe yaramaz. Demokratik bir toplumda basının görevi de eleştiri yapmak için eleştirmek değildir!