Sevmek mi istersiniz, yoksa sevilmek mi?
Bu sorunun yanıtını hiç düşündünüz mü bilmiyorum.
Yanıtını bırakın, kendinize böyle bir soru sormak aklınıza geldi mi?
Hiç sanmıyorum.
Japon yazar Yasushi Inoue’nin “Aşkın Üç Yüzü” isimli romanında rastlamıştım bu soruya. (Çeviren: Ayşe Teksoy, Telos Yayınları.)
Inoue, umarsız bir aşkın değişik yüzlerini anlatıyor bu romanında.
Aynı erkeğe üç ayrı kadın tarafından yazılmış üç mektup, bizi gizli bir aşkın sırlarına ortak ediyor.
Üç kadından birisi adamın resmi eşi.
İkinci mektup, eşinin kuzini de olan ilişkilerini kimsenin bilmediği gizli sevgili tarafından yazılmış.
Üçücü mektubun sahibi, gizli sevgilinin boşandığı eşinden doğurduğu yetişme çağındaki kızı.
Mesleki deformasyondan kaynaklanan bir sorunum var ki bir şeyi okurken, kendimi bir editör gibi görmekten alamıyorum.
Bazen “bu cümle böyle mi yazılsaydı, şu kelimenin yerinde eş anlamlı olan ötekisi mi olsaydı” gibi anlamsız sorular sorarken yakalıyorum kendimi, okuduğum şeyin tadı tuzu kalmıyor.
Inoue’yi okurken fark ettiğim şey, cümlelerine fazladan tek bir kelime ekleyememek ya da cümleden bir kelime çıkararak aynı anlamı yakalamayı başaramamak oldu.
(Hazır konu Japon bir yazardan açıldığına göre, bir düzeltme yapmamın da zamanıdır. Geçenlerde doğru bildiğim bir yanlışa sizleri de ortak ettim, özür dilerim. Japonca’da “seni seviyorum” anlamında bir kelime varmış. “Aiştemasu” kelimesi seni seviyorum anlamına geliyormuş. Bu düzeltme için yardımcı olan okuyucularım Bahar Hanım ve Murat Bey’e teşekkür ederim. Soyadlarını yazmadım, belki istemezler diye.)
Başlıktaki soru, romanda, genç kızların okuduğu bir sınıfta elden ele dolaşan bir kağıtta yazılı.
Kız öğrencilerden biri dışında hepsi “sevilmeyi” tercih ediyor.
“Sevmeyi” tercih eden kızın sınıfın (hadi çirkin demeyeyim) en gösterişsiz kızı olduğunu belirteyim.
Inoue de gizli aşkın kahramanı olan kadının ağzından seçimini “sevmekten” yana yapmış.
Mektubunda şöyle bir cümle var:
“Sevmekle yetinmeyi beceremeyen, sevilmenin mutluluğunu gizlice tatmak isteyen bir kadının hak ettiği cezayı çekiyorum.”
Gerçek sevginin kişisel ve tek taraflı bir duygu olduğuna inanıyorum.
Çünkü sevgi, elle tutulur, gözle görülür bir şeyin karşılığı olarak birisine sunduğunuz bir duygu değildir diye düşünüyorum.
“Bana yüzük aldı, hadi biraz da onu seveyim” cümlesini kuranlara gerçek hayatta mutlaka rastlarız ama bu tür bir yaklaşıma “seviyeli ilişki” demek daha doğru olur.
Aşk, esasen tamamen kişisel bir duygudur, seven kişiyi ilgilendirir.
Hatta eski zamanlarda olduğu gibi çoğu kez bunu sevilen kişinin bilmesi bile gerekmez.
Eminim günümüzde de böyle duygular yaşayanlar vardır.
Bir kadına – erkeğe aşık olurlar ama bunu kendi başlarına yaşarlar.
Ya açılamazlar, ya buna fırsat bulamazlar, ya da reddedilmekten korkarlar.
“Reddedilme korkusu” utanç ile ilgili değildir, genellikle böyle algılansa da!
Aşık kişinin reddedilmekten korkmasının nedeni, aşkının karşılık bulamayacağının kesinleşmiş olmasıdır.
Böyle kesin bir yanıt almaktansa kendi hayalleriyle, uzaktan severek yaşamayı tercih eder.
Çünkü o vakit içinde bir umut taşıyabilir, günün birinde kavuşabileceğini düşünebilir.
Bunu düşünememek, ölümden beter bir duygudur.
Aşık olduğumuz “şey” aslında çoğu zaman da bir hayalden ibarettir.
Ona atfettiğimiz her şey bizimle ilgilidir.
Onu güzel – yakışıklı bulmamız, çok akıllı ve zeki olduğunu düşünmemiz, dünyada eşi benzeri olmayan bir dürüstlüğe sahip olduğuna inanmamız, bizimle ilgilidir.
Bizim uğruna servetleri batırmaya hazır olacak kadar güzel bulduğumuz kadın başkaları için hiç de güzel olmayabilir.
“Çok yakışıklı” diye iç geçirdiğimiz erkek, başkaları için “neanderthal” insanın günümüzde vücut bulmuş hali de olabilir.
Başkalarının ne gördüğü değil, bizim kafamızda ne yarattığımız, neyi hayal ettiğimizdir.
Aşk, bunun için kişisel bir şeydir.
O beni sevmese de ben onu sevebilirim ve bu sevgim beni gerçek mutluluğa taşıyabilir.
Linda Le, romana yazdığı önsözde şunu söylüyor:
“Aşk, bir avcı ile aynanın karşılaşmasından başka bir şey midir? Ayna kırılır, avcı yalnızca kendi yansımasına ateş etmiştir.”
Sevdiğimiz şey aslında kendi yansımamızdan başka bir şey değildir.
Ve birisini sevmeyi başaramayanı, kimse sevemez, bana inanın.
—————————————