Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yakında Mina’yı toptan yok edebilirler!

SUUDİ Arabistan’ın tarihe ne kadar saygısı olduğunu, Osmanlı döneminden kalan Ecyad Kalesi’ni yıkarak yerine lüks kuleler inşa etmesiyle öğrenmiştik.

Bugün Hürriyet’te yer alan bir haber, Mina’daki şeytan taşlama bölgesinin yeniden düzenlendiğini anlatıyor.

Ortaya çıkıyor ki Suudilerin “tarih ve çevre bilinci”, İslam tarihinin bu çok önemli yerini de bir tür “Formula Pistine” dönüştürmek için yeterli olmuş.

İslam Peygamberi’nin Mekke’deki baskılardan kurtulmak için Medine’ye giderken üç gününü geçirdiği Mina Dağı, dev bir inşaatın tamamlanması için tıraşlanmış.

Belki de dağı tümüyle yok etmedikleri için şükretmek gerekiyor.

Burada bir başka dikkat çekici şey, “şeytan taşlamayı” daha düzenli hale getirmek için inşa edilen dev yapının bir katının VIP konuklar için ayrılmış olması. Burada bir de helikopter pisti bulunacakmış.

“VIP usulü hac” ne kadar makbuldür, bilemiyorum elbette.

Yeri gelmişken aklıma takılan bir konuyu da yazayım: Ecyad Kalesi’nin yerine inşa edilen lüks kulelerden birinin adı Zemzem Tower!

İnternet sitesinde baktım, aynen böyle yazıyor. Yani bizim burada yakıştırdığımız bir isim değil.

Dünyanın en zengin dillerinden biri olan Arapça dururken, Arabistan’da inşa edilen bir binaya İngilizce isim takmaktaki çelişki kafamı kurcalıyor.

Ahmet Türk ’gücünü’ neden kullanmıyor?

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt sorununun çözümünde tercihini demokratik sivil yöntemlerden yana kullanmaya başlaması halinde örgüte bölgeye döşediğin mayınları temizle ya da yerini söyle çağrısı yaparız” dedi.

Ahmet Türk’ün PKK üzerinde böyle bir gücü varsa, neden bunu kullanmak için şartlar koştuğunu anlayabilmiş değilim.

Sonuç olarak kara mayınlarının temizlenmesi konusu, esasen bir insanlık meselesi.

Öte yandan Kürt siyasetini yürütenlerin dillerinden düşürmedikleri bir şey de “şiddetin Türkiye’nin gündeminden çıkması” konusu.

Türkiye Cumhuriyeti, AB üyelik sürecinde Kopenhag Kriterleri’ne uyum amacıyla “demokratik çözüm” niyetini açıkça ortaya koydu.

Üniter bir devlet yapısının izin verebileceği açılımların önemli bölümünü gerçekleştirdi ve bu açılımları pekiştirip geliştirmek yolundaki iradesini ortaya koydu.

Durum böyleyken Türk’ün söylediği “tercihini demokratik sivil yöntemlerden yana kullanması halinde” sözlerini anlamak da o kadar kolay değil.

Türk’ün ve diğer Kürt siyasetçilerinin beklediği şey nedir?

Bir devletin, kendi toprakları içinde silahla dolaşan yarı askeri bir bölücü örgüte göz yumması mı?

Deniz otobüslerinde can güvenliği

İSTANBUL’da Kabataş İskelesi ile Piri Reis-2 isimli deniz otobüsü arasında sıkışarak ağır yaralanan Can Akan’ın başından geçenleri gazetelerde okumuşsunuzdur.

Kazaya neden olan olay, Can Akan’ın içinde bulunduğu deniz otobüsünün yolcularını indirdiği sırada bir başka deniz otobüsünün iskeleye yanaşırken çıkardığı büyük dalgalar.

Belli ki ikinci deniz otobüsünün iskeleye yanaşması sırasındaki sürati olağanın üzerindeymiş.

Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz aylarda Yenikapı İskelesi’ne yanaşan ve ayrılan deniz otobüslerinin hız limitlerinin üzerinde seyretmelerinin zarar verdiği balıkçılar da bir protestoda bulunmuşlardı.

Ortaya çıkıyor ki deniz otobüslerinin iskelelere yanaşma ve iskelelerden ayrılmaları ile ilgili olarak uyulması zorunlu kurallar ya iyice saptanmamış ya da kaptanlar bu kurallara uymuyorlar.

Can Akan, gazetelerden okuduğum kadarıyla üniversiteyi yeni bitirmiş, işine giderken kendi kusuru olmadan kazaya uğramış 25 yaşında bir genç.

Geçirdiği ağır kazadan kurtulması için bizler dua ederken, İDO’nun da yolcularının güvenliği konusunu yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.

Yolculukların üç-beş dakika uzaması pahasına da olsa bu önlemlerin gecikmeden alınması, başka canların da yanmaması için şart!