Yandaş medya yaratma çabası
SUUDİ Arabistan Kralı Abdullah’ın ülkemize yaptığı resmi ziyaret nedeniyle verilen bir ilan dün bazı gazetelerde yayımlandı.
Hürriyet okuyucularının görmelerine olanak olmayan bu ilanı kısaca anlatayım önce:
İlan, Saudi Cable Company Group isimli Türkiye’de de faaliyet gösteren bir özel şirket tarafından verilmiş. Veriliş amacı, Kral’a “hoş geldiniz” demek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da “iki ülke ilişkilerine katkıları nedeniyle teşekkür etmek”.
İlanda Kral Abdullah ile Başbakan Erdoğan’ın yan yana bir fotoğrafları da var.
Aldığım bir duyuma göre, ilan hazırlandıktan sonra “onay alınmak üzere” Başbakanlığa yollanmış. Başbakanlık, ilanı onayladıktan sonra sormuş: Hangi gazetelerde yayımlanacak?
Verilen liste “beğenilmemiş” olmalı ki şirkete şu talimat verilmiş: İlanı sadece Zaman, Sabah, Türkiye, Star ve New Anatolia (İlnur Çevik tarafından yayımlanan İngilizce gazete) gazetelerine verin!
Şirket bu dağılıma itiraz edince “O zaman bir tane de Doğan Grubu’ndan olsun” denilmiş ve Milliyet de listeye eklenmiş.
Daha sonra Hürriyet muhabirlerinin sorusu üzerine, Başbakanlık Basın Sözcüsü, benim bu duyduklarımın doğru olmadığını, Başbakanlığın böyle bir onay ve talimat vermediğini söyledi.
Başbakanlık Basın Sözcüsü’nün açıklamasının doğru olduğuna inanmak istiyorum ama “yalanlanan doğrular” olayına da artık alıştığım için not olarak bir kenarda bulunsun diye duyduklarımı sizlerle paylaştım.
Mesut Yılmaz, AKP milletvekillerinin oylarıyla Yüce Divan’a gönderilirken, hakkındaki suçlamalara bir de “devletin olanaklarını kullanarak yandaş medya yaratma çabası” eklenmişti. Umarım AKP’nin bu “hassasiyeti” devam ediyordur.
“Yandaş basın yaratma çabası” bugüne kadar Türkiye’de hiçbir işe yaramadı, bundan sonra da yaramaz. Bunu da hatırlatayım istedim.
Başbakan’ı terletecek soru
MİTHAT Bereket, CNN Türk’te Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud El Faysal ile yaptığı röportajda şöyle bir soru sordu:
“Lübnan’da sürmekte olan şiddet bölgeye yayılırsa Suudi Arabistan hangi tarafta yer alacak? Tarafsızlığınızı koruyacak mısınız?”
Suud El Faysal’ın bu soruya yanıtı şöyle oldu:
“Biz de bu bölgenin bir ülkesiyiz. Çatışmaların yayılması çok talihsiz bir gelişme olur. Ama eğer bu olursa, her devlet kendi halkının güvenliğini sağlama sorumluluğunu alacaktır.”
Bu “diplomatik” yanıtı hepimizin anlayacağı dile çevirecek olursak El Faysal şunu söyledi: “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!”
Ertuğrul Özkök, dün “Kral’a İsrail konusunda neden sessiz kalıyorsunuz diye sorulacak mı?” diye yazıyordu.
Suud El Faysal’ı dinlerken ben de tersini düşündüm.
Acaba, Kral, Erdoğan’a “Hizbullah’ı neden bu kadar savunuyorsunuz” derse, Başbakan nasıl bir yanıt verir?
Bir musibet yetti
GÜRÜLTÜ kirliliğine neden oldukları için kapatılan eğlence yerleri mahkeme kararıyla açıldıktan sonra yapılan denetimler, kapatma kararının işe yaradığını gösteriyor.
Cumartesi ve pazar gecesi yapılan denetimlerde gürültünün 60 desibel civarında olduğu tespit edilmiş.
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki bu iş en başından sıkı bir şekilde denetlenseydi, çoğu turistik belgeli işletmelerin hiçbirinin yaz ortasında kapatılmasına gerek kalmayacaktı.
Ve yine ortaya çıkıyor ki Boğaz’daki işletmelerde eğlenmek için insanın kafasının gürültülü müzikle şişirilmesi gerekmiyor!
Zaten gürültülü müzik ile eğlencenin nasıl bir arada olabildiğini hiç anlayamamışımdır.
İşletme sahiplerinin şunu akıllarında tutmaları gerekiyor bence: Birbiriyle sohbet edebilen, birbirlerinin konuşmalarını duymakta zorlanmayan insanlar o eğlence yerinde daha uzun süre kalabilirler ve daha çok yer- içerler.
Ticari akıl bunu gerektiriyor.
Öte yandan, denetimlerin zamanla gevşemesinden yararlanmayı tasarlayan kötü niyetli işletmeler ile kurallara uymak konusunda hassas işletmeler arasında haksız rekabet yaratmamak için de denetimlerin aynı şekilde devamında yarar var.
Son bir not: İstanbul’da “gürültü kirliliği” yaratanlar sadece eğlence yerleri değil.
Bakalım yetkililer bunlarla da mücadele edecek mi?