Yanlış zamanda yanlış ülkede!
ALMANYA Cumhurbaşkanı Chiristian Wulff, bir dizi “talihsizlik” sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Önce bir işadamı arkadaşından ucuz kredi aldığı ortaya çıktı.
Sonra bir gazeteciyi bu haberi yayımlamaması için tehdit ettiği! Ardından eyalet Başbakanlığı döneminde bir iş adamı arkadaşından ucuz tatil olanağı sağladığı ortaya çıktı. Derken bir savcı “basın özgürlüğünü ortadan kaldırmaya çalışmak” suçlamasıyla hakkında soruşturma başlattı ve o da bütün bunların sonunda istifa etti. Dediğim gibi bir dizi talihsizlik!
Ama en büyük talihsizliği, “yanlış zamanda, yanlış ülkede yaşaması” idi!
Oysa çok daha uygun şartları haiz bir ülkede başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı gibi bir göreve seçilebilirdi ve bunların hiçbiri başına gelmezdi.
Mesela bir “hoptirinam ülkesi” var dünya yüzünde. Orada yaşayabilirdi.
Kimseye hesap vermesine gerek olmadan iş adamı arkadaşlarından borç alır, “günahtır” diye faiz de ödemezdi. Karşılıksız burs olanaklarından yararlanır, arkadaşlarının beş yıldızlı otellerinde uzun tatiller yapabilirdi.
Gazeteciyi aramasına da gerek kalmazdı. Bu işi onun adına başkaları yapabilir, gazeteci de zaten korkudan böyle bir haberi yayımlamak da istemezdi.
En kolayı da savcıyı bertaraf etmekti. Önce bir “seçilmiş/ atanmış” kavgası çıkartılır, ardından konu “yargı darbesine” getirilir, hop diye savcı görevden alınabilirdi.
Gördüğünüz gibi Almanya, hesapta bu kadar gelişmiş bir ülke, şu kadar dış ticaret fazlası veriyor, Avrupa’nın lideri filan ama basit bir krizi bile yönetmekten aciz siyasetçiler tarafından idare ediliyor!
Bu bilmeceyi Adli Tıp çözebilir mi?
BARTIN ’da iki kişinin tecavüzüne uğrayan küçük kız çocuğu için Adli Tıp, “ruh sağlığı bozulmuştur” raporu verilince sanıklara verilen ceza artırıldı. Ancak Yargıtay, “sanıklardan hangisinin ruh sağlığını bozduğu belirtilmeli” görüşüne vararak, yerel mahkemenin kararını bozdu.
Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin kararında ilginç bir husus daha var: Sanıklardan biri 18 yaşından küçük olan kızın, “19 yaşlarında” göründüğünü söyleyince kızın kemik yaşının tespit edilmesini de istemiş!
Vatan’ın haberine göre raporun değişmesi halinde 15-24 yıl arası hapis cezası istemiyle yargılanan sanıklardan biri için cezanın 8 yıla kadar düşmesi mümkün olacak.
Yargıçları verdikleri bu karar nedeniyle eleştiremeyiz, çünkü kanunlar böyle diyor!
Ama o tecavüz anında çocuğun ruh sağlığını kimin bozduğunun nasıl tespit edilebileceği ise bir muamma olarak ortada duruyor.
Adli Tıp bunu nasıl tespit edip, nasıl karar verecek? Gerçekten zor bir durum!
Ancak ortada şüphe götürmeyen bir durum var ki bir çocuk (kemik yaşı büyük de olsa) tecavüze uğramış ve kanunlarımız suçtan mağdur olanı değil, suçluları cezadan kurtarabilecek hükümler ile dolu.
Kızın 17 yaşında mı, 19 yaşında mı olduğunun bu suçta ne önemi var? Aynı anda iki kişinin tecavüz ettiği bir kızın ruh sağlığını hangisinin bozduğu nasıl saptanabilir?
Kadınları şiddete karşı korumak, töre gerekçesiyle işlenen suçları önlemek için bunca çaba gösteriliyor ama kanunlarımız hâlâ yıllar öncesinde kalmış!
TBMM’nin kişileri kurtarmak için kanunlar çıkarmasına alıştık ama toplumu ve kadınların kişilik haklarını korumak için kanunları elden geçirmek neden bu kadar zor?
Hafızalarımızı yenileyelim
GAZETECİLİK bir fikri takip işidir ama Türkiye’de gündem o kadar hızlı değişiyor ki gazetelerin eski olayları takip etmeleri durumunda sayfalarında yenilerine yer kalmaması ihtimali de az değil.
Bu nedenle haftada bir gün bu köşeyi bazı eski konuları hatırlatmak için kullanıyorum.
KPSS çetesi ne oldu?
Bunu her hafta hatırlatıyorum ama bir gelişme yok. Ülkemizde bir organize suç örgütü KPSS sorularını çaldı ve Türkiye çapında belirlenmiş bazı kişilere dağıttı. Başbakan, MİT ve Emniyet’i görevlendirdi, “suçluları yakalayın, dosyayı da önce bana getirin” dedi ama ortada hiçbir şey yok. MİT artık başındaki önemli bir belayı da savuşturduğuna göre belki bu işi hatırlar ve üzerine yoğunlaşır! Savcılığın soruşturmasında durum hangi aşamada, bunu da bilemiyoruz, bir açıklama yapılsa öğrensek iyi olur.
Kralın hediyeleri ne oldu?
Suudi Arabistan Kralı’nın ziyaret ettiği ülkelerin önde gelen yöneticilerine ve eşlerine değerli mücevherler verdiği artık herkesin bildiği bir gerçek. Kral, Türkiye’ye geldi ve bizim yöneticilerimize de eminim de bazı armağanlar verdi. Bu armağanların ne olduğunu ve değerini bilmiyoruz, çünkü bununla ilgili yasaya uyulmadı ve hediyeler zamanında beyan edilip Hazine’ye devredilmedi. Bu konuda TBMM’de verilen bütün soru önergeleri yanıtsız kaldı. Benim yazıma ise zaten yanıt vermiyorlardı. Bu konuda acaba neden bir açıklama yapılmıyor?
Deniz Feneri ne oldu?
Almanya’da yardımsever Müslümanların paralarını toplayıp, bunu amaçları dışında kullananlar yakalandı, yargılandı ve mahkûm oldular. Alman mahkemesinin bu konudaki kararında “Asıl suçlular Türkiye’de” deniliyor ve soygun “asrın dolandırıcılığı” olarak niteleniyor. Türkiye’de bu soruşturma üç yıldır sürüyor. İddianameyi yazma aşamasına gelen savcılar görevden alındı, şimdi bir de üzerine hapse atılmak isteniyorlar. Soruşturmayı devralan savcılar ne yapıyor? Deniz Feneri soygununun Türkiye ayağı ile ilgili iddianame ne zaman ortaya çıkacak?
Çantayla getirilen para ne oldu?
Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu, seçimler öncesinde bir bakanın İsviçre’ye giderek bir bavul dolusu parayla yurda geldiğini yazdı. Gerisini getirmedi, belki de engellendi. Bu yazıldığında kimse ortaya çıkıp “bu haber doğru değil” de demedi. Belli ki Baransu’nun elindekileri açıklamak durumunda kalmasından çekinildi. Bu parayı hangi bakan getirdi, o paranın kaynağı neydi, İsviçre bankalarına nasıl ve neden yatırılmıştı, hâlâ öğrenemedik.
Bu yazıyı “ihbar” kabul edecek cesaret sahibi bir özel yetkili savcı yok mu memlekette?