Hızlandırılmış tren kazası ile ilgili olarak Ulaştırma Bakanı hakkında CHP tarafından verilen “gensoru” önergesi bugün TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP’nin önergesinin görüşülmesi için TBMM’yi toplayacaklarını daha önce açıklamıştı.
Ama görünen o ki gensoru gündeme alınmayacak, gündeme alınsa bile Ulaştırma Bakanı’nın görevden alınması ile sonuçlanmayacak.
Çünkü bizde TBMM’nin “denetim görevi” denilen şey büyük ölçüde göz boyamaktan ibaret ve bu olayda da izleyeceğimiz şey “bir tiyatro oyunu”ndan başka bir şey olmayacak.
Uzmanlar onları yalanladı
Ulaştırma Bakanı’nın hızlandırılmış tren kazasındaki sorumluluğu göz ardı edilecek ve korkunç ihmallerin sonucunda meydana gelen bu kazadaki siyasi sorumluluğu “Türk halkı çabuk unutur” düşüncesiyle zamana bırakılacak..
Oysa Ulaştırma Bakanı ve Devlet Demiryolları (DDY) Genel Müdürü’nün kazanın meydana gelmesinden çok önceden beri izledikleri tutum, bu olaydaki sorumluluklarını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya seriyor.
Kazadan iki hafta önce Milliyet başta olmak üzere bazı gazetelerde yayımlanan uzman görüşleri, hızlandırılmış tren uygulamasının “faciaya davet” olduğunu ortaya koyuyordu.
Nitekim gazetelerde bu haberlerin yayımlanmasının ardından yapılan ve üniversite hocalarının da çağrıldığı bir toplantıda da bu görüş dile getirilmişti.
Kazadan sonra hem Ulaştırma Bakanı, hem de DDY Genel Müdürü, uzmanların bir bölümünün bir sakınca görmediklerini, hatta bazılarının bizzat hızlı trene binerek İstanbul’a döndüklerini, dönüş yolunda da telefonla yetkilileri arayarak “çok rahat bir seyahat” yaptıklarını söylediklerini iddia etmişlerdi..
İlerleyen günler gösterdi ki hiçbir uzman böyle bir şey söylememiş.
Bu haftaki Tempo dergisinde, derginin Ankara Temsilcisi Erdal İpekeşen, Ulaştırma Bakanı ile daha önce yaptığı bir röportajdan bir bölümü yayımladı.
‘Treni durdurayım mı?’
Bakan şöyle söylüyor: “Şimdi mesela Ankara – İstanbul ile başladık. 7.5 saatten 5.5 saate iniyor. Ne yaptık ama? Biz 1.5 ay trafiğe kapadık. Çok kontrollü bir şekilde geçişe izin veriyoruz. Genel Müdür bunu yapmaya karar vermeden önce bana geldi. “Bunu yaparsak çok büyük tepki gelecek, ama 1.5 – 2 ay sonra da çok rahatlama olacak” dedi. Ben de ona sen yap, kimse farkına bile varmaz dedim.”
Bakan daha sonra bir “yalanlama” yayınlandı.. Söylediği sözlerin bir kasette kayıtlı olduğunu bildiği halde.. (İpekeşen, perşembe günü piyasaya çıkacak Tempo’da bu yalanlamayı yanıtlıyor.. Bunun gerçekten ibret alınacak bir öykü olduğunu söylemeliyim..)
Dünkü Evrensel gazetesinde de DDY Genel Müdürü’nün uzmanlar ile yapılan şu ünlü toplantıda şöyle söylediği kaydediliyor:
“Biz de bu trene başladığımız zaman İstanbul’a beş saatte gideceğini bilmiyorduk. Trene bindik ve gittik. Yani herşeyi yaptık ve içinde ben de vardım. Benim üç çocuğum ve karım vardı. 50 tane de arkadaşım vardı. Trene bindik ve gittik. Hiç de bir şey olmadı, sarsılmadık da.. Ondan sonra da hiçbir şey söylemedim. Haydarpaşa’ya indiğim zaman bütün demiryolcular oradaydı. Ben bile şaşırdım. Gitti tren, ne yapayım yani, durdurayım mı? Şimdi bunu yapmamız lazım diye düşünüyorum, yani gidiyorsa bu tren gidecektir..”
Görev milletvekillerinde
Bütün bunlar “hızlandırılmış tren” uygulamasının, hiçbir uyarı dikkate alınmadan, hiçbir bilimsel çalışma yapılmadan, hiçbir ciddi deneme yapılmadan yürürlüğe konduğunu gösteriyor.
Sadece Ulaştırma Bakanı ve DDY Genel Müdürü’nün “biz istedik, oldu” mantığıyla uygulamaya koyduğu bir proje bu..
Ve bu proje, bilim adamlarının tahmin ettiği gibi bir faciayla son buldu..
Şimdi karar milletvekillerinin..
Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasıyla ilgili kararı verecek milletvekillerinin gece yataklarına yatıp gözlerini yumduklarında bir vicdan muhasebesi yapmaları gerekiyor..
Ulaştırma Bakanı’nın bu olaydaki vicdani ve siyasi sorumluluğunu gönül rahatlığıyla paylaşabilecekler mi?
Sırf “bizdendir” diye bu sorumluluklar göz ardı mı edilecek?
Yoksa bir siyasi gösteri uğruna ölen insanlar, bunun hesabını sormak için “hesap gününü” mü bekleyecekler?