Geçenlerde gazetede ziyaretime gelen bir arkadaşımdaki değişiklik hemen dikkatimi çekti.
Genelde yumuşak tabiatlı ve yüzü gülen bir insandır ama bu kez her zamankinden daha neşeli ve daha rahatlamış görünüyordu.
İznini almadığım için adını veremeyeceğim arkadaşım, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden birinin genel müdürü. Yaptığı işin anarşik doğası nedeniyle her gün bin bir türlü problemle uğraşıyor ve bu nedenle, bu kadar neşeli, rahat görünmesini yadırgamadım dersem yalan olur.
Sohbet sırasında kendisine bu düşüncelerimi söyleyince, arkadaşım “sırrının” yeni okuduğu bir kitaptan kaynaklandığını anlattı.. Kitap onu o kadar etkilemiş ki, artık bir arkadaşına armağan vermesi gerektiğinde çekmecesine doldurduğu bu kitaplardan birini çıkarıp veriyormuş.
Sıra bekleyenler arasında
Bir tesadüf eseri olarak bu kitap bana da bir başka arkadaşım tarafından hediye edilmişti ve masamın üzerinde “okunmak için sıra bekleyenler” arasında öylece duruyordu.
Kitabın yazarı Robin S. Sharma, son yıllarda moda olan “liderlik, performans ve kişisel gelişim” konularında tanınmış bir uzman. Kitabın adı gerçekten ilginç: Ferrari’sini Satan Bilge. (Goa Yayınları, Çeviri: Osman Özkan.)
İki seçeneğin var..
Arkadaşımı yolcu eder etmez kitabı elime aldım ve okumaya başladım.
Sharma, içindeki gerçek insanı ve yaşamının gerçeğini keşfetmek üzere yola çıkan bir avukatın öyküsünden hareketle biz okuyucularını tutkularımızı izlemeye ve düşlerimizi yaşamaya davet ediyor..
Bir roman kurgusu içinde Budist felsefenin “temel ilkelerini” anlatarak, okuyuculara, içlerindeki “nirvana”ya ulaşmaları için bir “yol haritası” veriyor.
Romanın baş kişisi, işinde çok başarılı olmuş bir ceza avukatı. İşinden başka bir şeyi gözü görmeyen, kişisel ilişkilerinde mutlu olamamış, başarısız bir evlilik yaşamış, varlık içinde yüzen bir insan.. Krallara layık bir malikânede oturuyor, kırmızı bir Ferrari kullanıyor.
Bir gün duruşma sırasında kalp krizi geçirip ölümle yüz yüze gelince doktorlar önüne iki seçenek sunuyorlar: Ya bu hayatına devam et ve kısa süre sonra öl ya da yaşamını değiştir, kendine vakit ayır, daha uzun yaşa..
Budizmin izinde..
Avukat ikinci yolu seçip gerçek mutluluğa ulaşmak için Ferrari’sini ve malikânesini satarak, çok sevdiği Hindistan’a bir yolculuk yapıyor. Orada tanıştığı Budist felsefenin izini sürüyor ve bir süre sonra bambaşka bir insan olarak yeniden doğup büyüdüğü yerlere geri dönüyor..
Doğrusunu söylemek gerekirse kitabı okumayı bitirdiğimde arkadaşımın yaşadığına benzer bir dönüşüm geçirmedim. Ama bu belki de benim özel durumumdan kaynaklanıyor, çünkü uzun bir süre önce birçok insanın “çok önemli” olduğunu tartışmasız kabul ettiği bazı “değerlerin”, insan yaşamının kısalığı karşısında hiçbir anlam ifade etmediğini fark etmiştim..
Mutluluğun sırrı
Bundan Budist olduğum sonucunu çıkarmayın elbette.. Benimkisi belki biraz “yaşamı olduğu gibi, iyi kötü yönleriyle kabul etmekten ve onun tadını çıkarmaya çalışmaktan” da kaynaklanıyor olabilir ki, ikisi de aynı yere varıyor galiba..
Ferrari’sini Satan Bilge’nin “Geçmişin esiri olma, geleceğin mimarı ol” sözlerinin benzerini o kadar çok yazdım ki sayısını artık hatırlamıyorum bile.
Yazıyı “Ferrari’sini Satan Bilge”nin bir öğüdüyle bitireyim: “Mutluluğun sırrı basittir: Gerçekten yapmayı sevdiğiniz şeyi bulun ve sonra tüm enerjinizi onu gerçekleştirmeye yöneltin.”
Bu kitap, yaşamlarına yeni bir pencere açmayı hayal edenler için ilginç bir başlangıç fikri verebilir.