MİLLİYET

Tek kusuru 'türban' mı?

 Türkiye işte böyle sürpriz eğlencelerle dolu bir ülke.. Ortada fol yok, yumurta yokken bir cumhurbaşkanlığı tartışması çıktı ve ancak iki yıl sonra gündeme gelebilecek bir seçim konusu gündeme hakim oldu.

Peşin hükümlere meraklı birisiyseniz, bu nedenle eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i suçlayabilirsiniz.
Çünkü bu tartışma ilk kez onun yaptığı bir açıklama ile başladı. Ancak bu çok sıradan bir yargı olur.
Demirel, herkesin kendi arasında konuştuğu bir konuyu, bir gazetecinin sorusu üzerine herkesin önünde söyledi ve bu nedenle suçlanması haksızlık oluyor.

Meşruiyet sorunu yok
Bu konu söylediğim gibi neredeyse son genel seçimlerden beri herkes tarafından konuşulan bir konu.
AKP içinde bile Recep Tayyip Erdoğan’ın eşinin türbanlı olması nedeniyle “cumhurbaşkanlığına ısınan” siyasetçiler olduğunu bilmeyen yok.
Ancak şurası bir gerçek ki, gelecek cumhurbaşkanının kim olacağı, Türkiye halkının gündeminde olan bir konu değil.
Halkımızın daha önemli sorunları var ve bugün bu tartışmayı, üstelik de erken bir seçimle birleştirerek gündeme getirmek doğru bir politik davranış değil.
Türkiye’de son genel seçimlerden sonra bir “meşruiyet” tartışması çıktığını hiç hatırlamıyorum ve bu Meclis’in normal şartlar altında son güne kadar görevinde kalmasında da bir sakınca yok.
Eğer, yüksek seçim barajı nedeniyle temsil edilemeyen oyların çokluğu bir “meşruiyet” sorunu yarattıysa, bu seçimlerin ertesi günü gündeme getirilmeliydi.

Siyasetin doğasında var
Bugün TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçmeye “ehil olamayacağı” iddiasını ileri süren CHP de dahil olmak üzere, seçimlerden sonra TBMM’ye giren her partinin halinden memnun olduğunu da hatırlayalım.
Her ne kadar kendisi açıkça söylemiyor olsa bile cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme geldiği vakit, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu göreve talip olacağını tahmin ediyorum.
Bu tahminimin nedeni, siyasetin doğasında yatıyor.
Siyasete girmiş herkesin daha üst makamlara seçilmek gibi bir isteğinin olması doğal. Şartlar elverdiğinde Turgut Özal’ın da, Süleyman Demirel’in de bu fırsatı kaçırmadıklarını hatırlayalım.
Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan’ın da, kendi sahip olduğundan daha üst bir makamı bir başka siyasetçiye ikram etmesini beklememek gerekiyor.

Kılık kıyafetten önce…
Bugün Tayyip Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığına karşı çıkmanın gerekçesi Emine Erdoğan’ın “türbanlı” olması..
Deniliyor ki, laik Cumhuriyet’in başkanının eşi türbanlı olmamalı.. Çok ciddiye alınmaması gereken bir itiraz.
Emine Hanım türbanıyla başbakan eşi olabiliyorsa, cumhurbaşkanı eşi de olabilir ve bu durum eğer laik Cumhuriyet’e zarar veriyorsa, başbakanlıkta verdiğinden daha fazla bir zarar veremez.
Önemli olan şudur diye düşünüyorum: Cumhurbaşkanlığı makamı, “temsili” bir makam olmak niteliğiyle kimin tarafından doldurulduğu önemli olan bir makam.
Yani eşinin kılık kıyafetinden önce, o makamda oturacak kişinin kim olduğu, nasıl bir dünya görüşüne ve vizyona sahip olduğu, Türkiye’yi içeride ve dışarıda temsil ehliyetinin olup olmadığı gibi konular önemli.

Temsil ehliyeti
Recep Tayyip Erdoğan gibi kitap okumamayı marifet sayan, toplumun çok büyük bir kesimi tarafından siyasi duruşu tasvip edilmeyen (son seçimde AKP’ye verilmeyen oyların toplamına bakınız), nereye varacağını bilmediği sözleri kolayca ağzından kaçırabilen bir siyasetçinin böyle bir “temsil ehliyetine” sahip olup olmadığı eşinin türbanından daha önemli.
Tartışılması gereken konu eşinin türbanı değil, Erdoğan’ın bu makamı hak edip etmediği olmalı. Tartışmanın türban meselesi etrafında toplanmasındaki hata bundan kaynaklanıyor. Sanki, eşi türbanlı olmasa Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinde bir sakınca yokmuş havası yaratılıyor. Unutmamak gerekir ki, Tayyip Erdoğan’ın tek kusuru eşinin türbanlı olması değil.