İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, depremzedelere yardım amacıyla düzenlenen “Türkiye Tek Yürek” kampanyasında bugüne kadar toplanan paranın 85 milyar 697 milyon lira olduğunu açıkladı.
Oysa kampanyada 115 milyar lira bağışlandığını öğrenmiştik.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesi nedeniyle öğrendik ki bağış yapacağını vadedenler 30 milyar liralık kısmı hala bağışlamamışlar.
Bağışlanacağı açıklanan 115 milyar liranın 69 milyar lirasını Merkez Bankası ile üç kamu bankası bağışlayacaktı.
Kamu bankalarının bile “bağış dolandırıcılığına” tevessül etmeyeceğini varsaymamız gerektiğine göre şahıs ve şirketler tarafından bağışlanacağı açıklanan paranın ancak üçte biri yatırılmış!
Buna şaşırmadığımı söylemeliyim. Çünkü bu bağışı yapacağını vaat eden şahıs ve şirketlerin ezici bölümü AKP iktidarının yarattığı yeni zenginler.
“Eski zenginlerin” vadettiklerini kuruşu kuruşuna ödediklerine de iddiaya girerim çünkü eğer parayı yatırmayanlar onlar olsaydı zaten hepsini yandaş medyanın manşetlerinden izlerdik.
Parayı yatırmayanlarla ilgili en ufak bir bilgi sızıntısı bile olmadığına göre bunların AKP zenginleri olduğunu rahatça söyleyebiliriz; böyle yapınca da kimsenin de günahına girmiş sayılmayız.
Bu aynı zamanda Siyasal İslamcı ideolojide yaşanan büyük ahlaki çöküntünün de bir fotoğrafı.
Siyasi İslamcıların iktidarda olduğu son 22 yılda yaratılan zenginlik önemli ölçüde kamu kaynaklarının yağmalanmasıyla oluştu.
Rüşvet nedeniyle bir ucuyla da kara paraya dokunan bir servet yaratıldı ve bu servetten pay kapmak için en temel ahlaki çekinceler bile göz ardı edildi.
Bu nedenle de Türkiye yıllardır Yolsuzluk Endeksi’nde son sıralarda geziniyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü 2022 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında, 27 üye ülkeden de düşük puan alarak Macaristan’ın ardından sonuncu sırada yer alıyor.
38 OECD ülkesi arasında 37. sıradayız. G20 ülkeleri arasında ise sondan dördüncü sırada yer bulduk diye sevinmeli miyiz, bilemedim.
Onun için bu işe hiç şaşırmadım.
Bakan Yerlikaya’nın söylediğine göre bağış vadettiği halde parayı yatırmayanlar ile “iletişim süreci” devam ediyormuş.
Nasıl “iletişiyorlar” bilmiyorum ama Bakan Bey’e boşuna çaba ve zaman harcayacağına bunları teşhir edeceğini açıklamasını öneririm; kuşku duymayın ki bu yöntemle daha çabuk sonuç alırsınız.
Yalnız Bakan Yerlikaya’yı uyarmayı da bir borç bilirim; sadece bu nedenle başı çok ağrıyabilir!
Konu daha fazla dağılmadan dikkatinizi çekmek istiyorum, Bakan’ın açıklamasında, “açıklanmaya muhtaç” bir durum daha var.
Bakan’ın açıklaması şöyle:
“Türkiye Tek Yürek Kampanyası kapsamında bugüne kadar 85 milyar 697 milyon 129 bin 344 lira toplandı, toplanan miktarın 56 milyar 563 milyon 536 bin 392 lirası deprem bölgesindeki afetzedelerin ihtiyaçları için kullanıldı.”
Yani toplanan para ile harcanan rakam arasında da 29 milyar 130 milyon liralık bir fark var.
Bu 29 milyar 130 milyon lira nerede?
Turşusu mu kuruluyor, başka amaçlarla mı kullanılıyor?
Aradan geçen bir yıla yakın bir süreye rağmen deprem bölgesinde çözülememiş çok sorun var.
Bu paranın depremzedelerin ihtiyaçlarına harcanması için ne bekleniyor?
—————————–
Şeyhin oğlunu “üç harfliler” mi bıraktırdı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “bir gece ansızın” gideceği yerin Yunanistan olmadığını geçen gün yaptığı açıklamadan öğrendik.
Meğerse PKK’yı kastediyormuş; öyle söylüyor, “terör örgütüne söyledim” diyerek.
Buradan anlıyorum ki yandaş medya dedikleri yerlerde çalışanların söylenen ile kastedileni ayırt etmekte sorunları var.
O günlerde atılan manşetleri, televizyon programlarında ayağına çizmeyi çekip sınıra koşturacak gibi konuşanları gayet iyi hatırlıyorum çünkü.
Onun için hep söylüyorum: Yandaş gazeteci olmak, kahve dövücüsünün hınk deyicisi olmaktan daha zor!
Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ele avuca sığması zor bir karakter.
Sürekli ters köşeye vurabiliyor, bir önceki topa atlayanlar, ikinci vuruşta bakakalıyor.
Mesela geçtiğimiz Ekim ayının 7. günü eski adı Twitter, yeni adı X olan sosyal medya platformunda şöyle bir mesaj yazdı:
“Sınırlarımız içinde ve dışında tek bir insanımızın dahi burnunun kanamasına, onurunun zedelenmesine, hayallerinin gölgelenmesine rıza göstermeyeceğiz.”
O tarihte bu mesajdan kahramanlık menkıbesi çıkaranlar şimdi Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu haberini hiç duymamış gibi davranıyorlar.
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un oğlu Muhammed Hassan Şeyh Mahmud, 30 Kasım Perşembe günü öğle saatlerinde Avrasya Tüneli çıkışında bir trafik kazası yaptı. Kazada motosikletli kurye Yunus Emre Göçer (38) ağır yaralandı.
Göçer 6 Aralık’ta hayatını kaybetti. Kazadan sonra karakoldan salıverilen Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu için, kazadan bir hafta sonra yakalama kararı verildi ama o arada Şeyh biraderimiz çoktan memleketine gitmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal medyada yazdığı ile bu iş nasıl bağdaşacak?
“Burnunun kanamasına izin vermem” diyor, Göçer öldü.
“Hayallerinin gölgelenmesine izin vermem” diyor, Göçer’in çocuklarının hayallerini ne yapacağız?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ya da İçişleri Bakanı, sonu ölüm olabilecek ağır yaralama vakasıyla karakola getirilen yabancı uyruklu bir sanığın nasıl olup da işlem yapılmadan salıverildiğini bize açıklasa da öğrensek.
Kanunların uygulanmasına da “üç harfliler” mi karışıyor?
——————————