t24.com.tr

İnsan kaynaklarımız bu kadar kıt mı?

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, önceki gece Fatih Altaylı’ya “altılı masanın noter olma görevi yok” deyince, siyaset mahallesi yeniden heyecanlandı.

Bunun bir süre daha böyle gideceğini, “masa dağıldı, yok yeniden toplandı” yorumlarının birbirini takip edeceğini, aday kesinleşinceye kadar izleyeceğiz.

Onun için aslında çok fazla heyecanlanmaya neden yok.

Türkiye’de 24 saatin siyaset için fazla uzun bir süre olduğu söylenir, aksini ispat etmek de kolay değildir.

Nitekim, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, partililerine “benimleyseniz, benimle olduğunuzu artık hissetmek istiyorum” demesinin ardından Akşener’in onu “sülalesine vasiyet ettiğini” açıklamasının ardından, ortak yorum Akşener’in bu adaylığa itiraz etmeyeceği yönündeydi.

Ben ihtiyaten “Türk siyasetinde, büyük sözlerin sahipleri tarafından yenildiğine de çok rastlanıyor” diye yazmış ancak “Akşener’in samimi olduğunu” düşündüğümü de belirtmiştim.

Onun için önce Akşener’in, Altaylı’ya söylediklerini aynen tekrar okuyalım:

“Bu masanın oluşmasındaki teklif sahibi Kılıçdaroğlu. 6 kişilik masayı toplayan o. O dedi ki 6’lı masa cumhurbaşkanı adayını tespit edecek. Yani bu masaya bu görevi verip kendisini bağlayan Kılıçdaroğlu. Dolayısıyla o masanın bir noter olma görevi yok. Benim iki yıldır söylediğim bir şey var. Kazanacak bir aday. Biz hem kazanacak hem aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek bir aday arıyoruz. Bir dayatma söz konusu olamaz. Orada bir ortak akıl ortaya çıkacak. Bu çerçeve içinde bir aday elbette ortaya konulacak. Masaya biz de aday getirebiliriz.”

Akşener’in bu sözleri söylemesi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını çok da tasvip etmediğini mi gösteriyor?

Bir bakıma evet, bir bakıma hayır.

Bunu kendi kamuoyunu sakinleştirmek için de söylemiş olabilir, Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını düşündüğü için de!

Ve Kılaçdaroğlu’nun kazanamayacağını düşünenler bakımından Akşener yalnız değil.

CHP içinde bile böyle düşünenlerin varlığı sır sayılmaz.

Onun için de Akşener’in sözlerinin “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı” diye yorumlanmasında bir tuhaflık yok.

Kılıçdaroğlu’nun neden kazanamayacağını ya da şu isimli adayın neden kazanacağını yazan ya da söyleyenlere çok rastlıyorum.

Bunu nasıl biliyorlar, tebrik etmekle birlikte hayret de ediyorum.

Benim elimde böyle bir “kazanabilirmetre” yok, onun için “şu kazanır, bu kazanamaz” diye isimler telaffuz edenleri çok da anladığımı söyleyemem.

Adı hiç geçmediği için araştırmalarda sorulmayan bir adayın kazanamayacağını kim söyleyebilir?

Erdoğan’ın karşısında tek tek isimler sıralayıp, “o mu, bu mu” araştırmalarının da aynı derecede yanıltıcı olabileceğine, bazı araştırmaların manipülasyona da zemin hazırlamak amacıyla üretildiğine de dikkatinizi çekmekle yetineceğim.

Daha önce de sormuştum: Muhalefetin adayı “kim olursa olsun yeter ki o kazansın” diye mi belirlenecek, yoksa “önümüzdeki beş yıl Türkiye’yi yönetecek koalisyonu dağıtmadan götürebilecek” diye mi?

Altılı Masa bu zor sorunun yanıtını verecek.

Türkiye’yi hem beş yıl yönetecek vasıflara sahip, koalisyonu bir arada tutarak icraat yapabilecek ve hem de seçimi kazanabilecek bir aday bulmak, muhalefet açısından bu kadar zor olabilir mi?

Türkiye’nin, muhalefetin insan kaynakları bu kadar mı zayıf?

Meral Akşener, böyle birisinin bulunabileceğini söylüyor: “Biz hem kazanacak hem aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek bir aday arıyoruz.”

Zaten bunu da yapamıyorlarsa altı muhalefet partisinin genel başkanlarına bu ülkenin ne ihtiyacı var?

——————————–

Kuklacılar kim?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Yunanistan’ı kuklaları yapanların niyetini biliyoruz” dedi.

“Ne askeri yığınaklar ne de ekonomik ve siyasi destekler onları bizim seviyemize çıkarmaya yetmez” diye de devam etti.

Sizlere aktardığım bu ikinci cümle, “Yunanistan’ı kuklaları yapanların” kim olduklarını açıklıyor aslında.

Yani Cumhurbaşkanı lafı dolandıracağına, doğrudan ülke ülke de sayabilirdi.

Yunanistan’da dev bir “askeri yığınak yapan” ülke ABD.

“Ekonomik ve siyasi destekler” verenler de ABD ve AB.

Yani Cumhurbaşkanı’na göre ABD ve AB, Yunanistan’ı kuklası yaparak Türkiye’ye bir kötülük planlıyor!

Bunu neden yapıyorlar, Rusya ile vekaleti Ukrayna’ya verdikleri savaşı yürütürlerken Türkiye gibi bir müttefiklerini niye kaybetmeyi göze alsınlar gibi soruların yanıtlarını vermiyor tabii.

Erdoğan bunu “Türkiye’de ulusa sesleniş” konuşmasında açıkladı.

Niye ABD’ye kadar gitmişken orada “kendinize gelin, düşman mıyız, müttefik mi” diye sormadı acaba?

Hatta orada “yatırımcı” aradığını, bunun için CEO’ları filan toplayıp yemek ısmarladığını da biliyoruz.

Türkiye üzerine planları varsa, onlardan niye para istedik?

NATO toplantısı için AB liderleriyle bir araya geldiğinde de farklı davranmamıştı.

Bu durumda söylediklerini ne kadar ciddiye almalıyız?

Bu, Yunanistan ile gerilimi arttırıp, milliyetçi bir rüzgâr yaratarak oy toplama politikası değilse nedir?

Benzeri bir sorumsuz politikacı da Yunanistan’da aynı planı tezgahına koymuş, satma peşinde.

Başkalarının çocuklarının hayatları üzerinden bir politik oyun oynanıyor.

Bunu görmediğimizi zannetmesinler.

————————-