MİLLİYET

Uçakta namazın yol açtığı panik

 Dört gün önce British Airways’in 676 sefer sayılı uçağı İstanbul’a gelmek üzere kalkışa hazırlanırken 7 Türk yolcunun namaz kılmaya başlaması diğer yolcuları tedirgin edince uçak pistten terminale geri döndürüldü.
Namaz kılan yolcuların polisteki sorgusunda, bir yakınlarını kaybettikleri için Türkiye’ye geldikleri ve şüpheli bir durumlarının olmadığı anlaşıldı. Uçak 2.5 saatlik bir rötarın ardından normal seferini yapabildi.

İki, üç yıl önce olsa…
Önceki günkü Sun gazetesinde yer alan bu haber, dün Milliyet de dahil olmak üzere bazı Türk gazetelerinde de yayımlandı.
İslam adına hareket ettiklerini iddia eden bir grup gözü dönmüş teröristin dünyayı nasıl bir noktaya getirdiğini gösteren, insana acı veren bir olay bu..
Çok değil, iki – üç yıl önce böyle bir olay, aynı uçakta meydana gelmiş olsa yolcuların büyük bölümünün bunun farkında dahi olmayacaklarını düşünüyorum. Hatta yolcuların bazılarının namaz kılması, başka dinlerden de olsalar öteki yolcular üzerinde olumlu bir manevi etki bile yapabilirdi. Uçaktan korkanları rahatlatacak bir manevi etkiden söz ediyorum..
Ama şimdi tam tersi oluyor. Namaz kılındığını gören öteki yolcular panik içinde bir eylem hazırlığı ile karşı karşıya olduklarını düşünebiliyorlar.

Medeniyetler savaşı
Bir paranoyanın dünyayı teslim aldığını gösteren tek olay bu değil kuşkusuz.
Birçok masum insan salt kılık kıyafetleriyle, inançlarını yaşama biçimleriyle bir kısım teröriste benzetildikleri için itilip kakılıyor, ikinci sınıf insan muamelesi görebiliyor.
Benzer olaylara 11 Eylül saldırılarının arkasından ABD’de de rastlanmıştı, hatırlayacaksınız..
Terör saldırılarını İslam ile Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında bir “savaş” olarak göstermek isteyenler sadece teröristler değil. Dünyayı bir “medeniyetler savaşı” safsatası ile ikiye bölmek isteyenlerin de kullanabilecekleri bir fırsat yaratılmış oldu.

Ateşle barut gibi!
Dünkü Milliyet’te yayımlanan bir haber dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamış olmalı.
Haber, ABD Başkanı Bush ile İngiltere Başbakanı Blair’in terör karşısında takındıkları ortak bir tavır ile ilgiliydi.
Bush ve Blair, İstanbul saldırılarının ardından yaptıkları konuşmalarda ve verdikleri demeçlerde İslam ile terör kelimelerini yan yana kullanmamaya özel bir dikkat gösteriyorlar.
Bush, terör örgütlerinin ardında “İslam adına hareket edenlerin bulunduğundan” söz ederken, teröristlerin “dindar” dahi sayılamayacaklarını özellikle vurguluyor.
Blair ise olayları yorumlarken “fanatik teröristler”, “uluslararası terörizm”, “şeytani terör örgütleri” gibi ifadeler kullanıyor.
Ama liderlerin gösterdiği bu özen yine de Batı’da birçok insanın teröristler ile İslam dini arasında doğrudan bir ilişki kurmasını engellemeye yetmiyor. Uçaktaki namaz olayının yol açtığı panik bunun son örneği..

Tuzak ortada…
Bu ilişki tek tek bireylerin kafasında kesin olarak kırılmadığı takdirde teröristler amaçlarına ulaşma yolunda büyük bir iş başarmış olacaklar.
Çünkü onların isteği esasen tüm dünyadan tecrit edilmiş bir İslam topluluğu yaratmak.. Dünyanın böyle şekillendiği bir ortamda iktidarlarının mutlak olacağından, bütün İslam dünyasını bir korkuya esir edebileceklerinden eminler..
Bu tuzağa düşmemek sorumluluğu, herkesten önce kimliğini “Müslüman” olarak tanımlayanlara düşüyor.