MİLLİYET

Çocuk yaştaki olgun ve yorgun kadınlar…

 Bu bir eksiklik sayılmalı biliyorum, ama bir süredir Gala, Dolce, Şamdan gibi dergileri okumuyordum… Protesto ettiğimden değil, vakitsizlikten…
Neyse ki uzun bir uçak yolculuğu bu “eksikliğimi” gidermemi sağladı.

Ben görmeyeli magazin âleminde değişen çok bir şey yok: “Seviyeli beraberlikler, cemiyet hayatının şık kadınları, yaşanmış güzellikler, playboyların gözdesi” gibi temel klişeler yerli yerinde duruyor.
Ama yepyeni bir magazin kavramı türemiş ki, bunu bu vakte kadar öğrenmemiş olmam gerçek bir eksiklik sayılmalı.

Yeni bir kavram
Bu kavrama dergilerden birinin aynı sayısında iki sayfa arayla iki kere rastladım.
Demek ki kavramın tanımladığı durumun, günümüzün magazin dünyasında önemli bir karşılığı var diye düşünüyorum.
Kavram şu: Çocuk yaşta yorgun kadın!
Önce “cümle içinde nasıl kullanıldığına” bakalım…
“Çocuk yaştaki yorgun kadın” başlıklı birinci haberde şöyle deniliyor:

Henüz 23’ünde..
“Selin’in fiziksel olarak değişimi, geçtiğimiz hafta yer aldığı dergilerde objektife yansıdı. O bebeksi ifadesinden eser kalmamıştı. Selin hızlı yaşamış, çabuk yıpranmış, bebeksi yüzüne yılların yorgun ifadesi gelip oturmuştu. Podyumlarda otuzlarında yorgun bir kadın ifadesiyle yürüyen Selin, oysa henüz 23 yaşında!”
“Brad Pitt bile olsa kimse umurumda değil” başlıklı ikinci haber ise şöyle:
“Bazen 40 yaşında yorgun bir kadın gibi; yorgunluğunun ve olgunluğunun sebebi ise yaşadıkları. Ama yine de içindeki deli kızı yaşatmaya devam ediyor. Hiçbir şey yapmasa da Türkiye’nin en şöhretli kadınlarından biri Demet Akalın.”
Akalın da röportajında şöyle diyor:
“Özel hayat açısından son 5 senedir kendimi 40-50 yaşında gibi hissediyorum. Yorgunluk var, olgunluk var.”

Demek ki neymiş…
Şimdi kavramın içerik çözümlemesine geçebiliriz.
Bir kere anlaşılıyor ki “genç ve yorgun kadın” tanımı için bir yaş standardı yok. Biri “30 yaşındaki gibi yorgun” görünürken, öteki “40 yaşında gibi yorgun” görünebiliyor… Herhalde aradaki 10 yıllık fark doğum tarihlerinden kaynaklanıyor olmalı…
Burada esas sorun, yorgunluğu yaratan şeyin ne olduğu…
Bunu da kolayca anlayabiliyoruz: Bir kadın zırt pırt sevgili değiştiriyorsa bu onu “yoruyor”…
Yormakla da kalmıyor, olgunlaştırıyor!
İlginç olan “yorgun” gibi olumsuz bir sıfatın, “olgun” gibi olumlu bir sıfat ile birlikte kullanılabiliyor olması.
Bir “oksimoron” durumu herhalde… “Korkunç güzel” tanımlamasındaki gibi…

Çivi çiviyi söker!
Gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirmek de elbette sadece bu dünyanın hanımlarına özgü. Benim tanıdığım kadınlar birisinden ayrıldıkları zaman beş sene kendilerine gelemiyorlar çünkü.
Bakın bu hanımlardan biri Klips dergisine neler söylüyor:
“İzzet, Özlem Yıldız ile beni kıskandırmak için birlikte olmuş. Ben de inat için Mehmet Mutlu ile birlikte oldum. Sonra İzzet beni arayıp barışmak isteyince Mehmet out oldu…”
Bir de şunu okuyalım: “Bir buçuk aydır Mustafa Sirmen ile birlikteyim. İzzet ile ayrıldıktan hemen sonra başladı. Çivi çiviyi söker dediler, yeni insanlar tanımak, yeni heyecanlar istiyordum.”
Röportajında ayrıca “aşk ve gurur yoktur” demeyi de ihmal etmeyen bu hanımın yaşını tahmin edin bakalım? Asla edemezsiniz, ben söyleyeyim: 19!
Ve röportajlardaki fotoğraflarda görünen de şu: 25-30 yaşlarında bir kadın!

Hızlı yaşa, genç yaşlan!
Buradan şu sonucu çıkarıyorum: Yaşamlarındaki erkek sayısının artması kadınları yaşlandırıyor, yoruyor ama aynı zamanda olgunlaştırıyor…
Eğer “yeterli sayıya” bu hanımlar gibi genç yaşta ulaşıyorsanız vaktinden önce yaşlanıyorsunuz. Bilançodaki bu zararın karşısında kazanç olarak da “olgunlaşmak” var elbette.
Benim tanıdığım kadınların çoğu, “yeterli sayıya” yaşamları boyunca ulaşamayacaklarına göre hiç olgunlaşmayacaklar anlamına mı geliyor bu durum peki?
Sanırım yanıtımız “evet” olmalı.
Bazı kadınlar hiç olgunlaşamayacaklar ve bunun acısını yaşamları boyunca tanıdıkları tek erkekten, kocalarından çıkaracaklar!
Evliliklerin çoğunun neden böyle olduğunu şimdi anladınız mı?