Türban konusunun seçimlerden sonra Türkiye’nin önemli gündem maddelerinden biri olacağı belliydi. Nitekim seçimin üzerinden bir ay bile geçmeden türban konusu gelip gündemin ön sıralarındaki bir yere oturdu.
Türkiye’de günlük yaşam içinde, özel hayat alanında kimin nasıl giyindiğine ilişkin bir problem yok.
İsteyen başı açık dolaşabiliyor, isteyen türban takıyor hatta bazı yasal kısıtlamalar olmasına karşın isteyenlerin çarşaf giyip peçe taktıklarına, sarık – cüppeyle dolaştıklarına da rastlanabiliyor.
Bu konuda toplumda geniş zeminli bir uzlaşma olduğunu söyleyebiliriz.
Dışa vurulmazsa…
Kimse kimsenin ne giydiğine karışmıyor… Bu konuda açıkça dile getirilemeyen bazı şeyler de var elbette… Türbanlılar açık giyinenleri, açık giyinenler de türbanlıları belli belirsiz mimik ve jestlerle kendilerince küçümsüyorlar ama bu, hiçbir zaman dışa vurulmuyor. Dışa vurulmadığı için de tatsız olaylar yaşanmıyor.
Bu uzlaşma ortamını korumanın yolu, bu sorunu özel yaşam alanı içinde tutabilmekle mümkün.
Cumhurbaşkanı’nın, Öğretmenler Günü nedeniyle yaptığı konuşmada vurguladığı da tamamen budur: Türban, özel yaşam alanında kaldığı sürece bu bir bireysel özgürlükler sorunudur ve tartışılması dahi abestir. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin daha önce altını çizdiği gibi kamusal alanda türban bir bireysel özgürlük konusu değildir. Kamusal alanda, dini kuralların geçerli olduğu özel boşluklar yaratmak, Anayasa’nın temel ilkeleriyle çelişir.
Öğrenciye ayrıcalık
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in dün yaptığı bir açıklama, hükümetin “türban” konusuna nasıl yaklaşmakta olduğuna ilişkin bazı ipuçları da veriyor.
Şahin, kamu görevlilerinin kamusal alanda uymaları gereken kuralların yasalar, yönetmelikler ve mahkeme kararlarında belli olduğunu söyledikten sonra üniversitelerdeki türban sorununun Anayasa’nın 42. maddesinde yapılacak bir düzenlemeyle aşılabileceğini savunuyor.
Bu sözlerden anladığım şu: Hükümet, türbanı kamu görevlileri için serbest bırakma konusunda bir girişimde bulunmayacak, ancak türbanlı oldukları için okullarına alınmayan üniversite öğrencilerinin sorunlarını çözmek için bir Anayasa değişikliği yapılabilir.
Anayasa’nın 42. maddesi “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlığını taşıyor ve ilk cümlesi de kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı hükmünü içeriyor.
Şahin konuşmasında düzenlemenin nasıl yapılacağını açıklamıyor ama bu maddeye eklenecek bir hükmün, öğrencilerin kılık kıyafetleriyle ilgili bir serbestlik getireceğini söylemek mümkün olabilir.
Zıtlaşmak yersiz!
Ancak unutmamak gerekir ki Sezer’in sözünü ettiği Anayasa Mahkemesi kararı da tamamen böyle bir konuda alınmış karardı. YÖK Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı bulunmuş ve iptal edilmişti.
Anayasa Mahkemesi’nin türban konusunu “bir parti kapatma gerekçesi” olarak gördüğü de Refah Partisi ve Fazilet Partisi ile ilgili kapatma kararlarında belirtilmişti. Hatta Fazilet’in kapatılma nedeni doğrudan doğruya türban konusundaki tutumuydu.
Anayasa Mahkemesi’nin yapısında o zamandan bu zamana önemli bir değişiklik olmadı. Buradan hareketle Anayasa Mahkemesi’nin türban konusundaki tutumunda bir değişiklik olacağını da zannetmiyorum.
Değiştiremeyeceği bir konuda zıtlaşmalara girmek, toplumu bir de bu yüzden germek, bir hükümetin en son başvuracağı yol olmalı.
