Amaç ’çağdaş yaşam özlemi’ni cezalandırmak!
SON gözaltı ve arama dalgasında soruşturmanın merkezine konulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, bu ülkede okuyabilecek yaşta olup da maddi olanaksızlıklar ya da sosyal nedenlerden dolayı okuma olanağı bulamayan çocuklara bir umut olması için kuruldu.
Adının “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” olması da bir tesadüf değil.
Çünkü maddi olanakları yetersiz çocukları, tarikat yurtlarının ve tarikat okullarının pençesinden kurtarmayı hedefliyor.
Türkiye’de çağdaş bir yaşamın yerleştirilmesi hedefine ulaşabilmek için parasal olanakları güçlü kuruluşların sosyal sorumluluklarını yerine getirmesine aracılık ediyor.
Bütün faaliyetleri kamuoyunun gözünün önünde cereyan eden böyle bir kuruluşun şimdi bir tür “terör örgütü” muamelesi görmesinin bir tek nedeni olabilir:
Malum hocanın tarikatı, kendi faaliyetlerini etkisiz hale getirmeye çalışan bir kuruluştan intikam alıyor!
Polis, dernekteki bütün kayıtlara el koyduğu için şimdi o çocuklar kim bilir ne kadar zaman süreyle okumaları için gereken destekten yoksun kalacak.
Ve elbette tarikat yurtları, okulları şimdi o çocukların kucaklarına düşmesini bekliyor olmalı.
Bunun kimin amacına hizmet edeceğine bakarsanız, polisin neden bütün kayıtları derleyip toplayıp gittiğini daha iyi anlayabilirsiniz.
O işlerin başına güvenilir bir kayyum atayıp, çocukların burslarını almaya devam etmelerini sağlamak çok mu zordu?
Elbette hiç de zor değildi.
Ama asıl amaç bir kere daha görüldüğü gibi “bağcıyı dövmekten” ibaret!
Demek ki ’Önlem alın’ diyenler haklıymış
ERGENEKON’da yeni gözaltı dalgası arkasından DTP’ye yönelik PKK operasyonu derken önemli bir durum gürültüye getirilip, gözlerden kaçırılmak istendi dişe düşünüyorum.
Devlet Bakanı Nazım Ekren, AB ile ilişkilere temel oluşturacak “Katılım Öncesi Ekonomik Programda” belirtilen hedefleri revize ettiklerini açıkladı.
Türkiye ekonomisi bu yıl yüzde 3,6 oranında daralacak.
Kamu gelir, borç ve harcama politikalarına bakılırsa vergilerde artış ve kemer sıkma da ufukta görülmüş durumda.
İşsizlik oranı 2010 ve 2011 yılları için daha önce öngörülenin 3,5 puan daha üzerinde olacak.
Bu konuyla ilgili haberleri okurken, uzun boylu, bağırarak konuşan, sinirli bir ifadeyle “krize karşı önlem alın” diyenlere çatan bir insan figürü gözümün önüne geldi.
“Ben küçülme istemiyorum”, “Bu kriz zaten teğet geçecek” diyen malum şahıs!
Ekonominin afra tafrayla değil, akılla yönetilmesi gereken bir konu olduğunu umarım bütün bu sürecin sonunda öğrenmiştir.
Kendisine söylenenlere daha önceden kulak vermeyi başarabilmiş olsaydı, eleştirilerden yararlanmayı bilseydi, bu krizi çok daha iyi koşullarda atlatma olanağımız olabilirdi.
Dinlemedi ve bugünlere geldik.
Şimdi ekonomik faturayı biz ödeyeceğiz. Siyasi faturayı da gelecek seçimlerde kendisi ödeyecek, bunun ilk ipucunu son yerel seçimde gördüğümüz gibi!
İlginç bir yayın yasağı
MİT tarafından Ergenekon Davası’nın görülmekte olduğu mahkemeye yollanan ve Tuncay Güney’in ifadesinin işkence altında alındığını gösteren ses kayıtlarına yayın yasağı getirildi.
Buna göre söz konusu kayıtların içeriği ile ilgili yayın yapmak yasaklanıyor.
İlginç bir durum!
İşkence altında alındığı belli olan ifadelere dayanılarak dava açıldı. Birçok insanın adı bu ifade aracılığıyla olaya karıştırıldı.
Yani ifadelerin içeriği ile ilgili bilinmeyen neredeyse hiçbir şey yok. Önemli bölümü de zaten dava dosyalarında yer alıyor.
Ama “yayın yasak”! Bu yasaktan nasıl bir kamu yararı bekleniyor anlayabilmiş değilim.
Kamu yararı yoksa buna sansürden başka ne ad verebiliriz?
İfadelerin işkence altında alındığı kanıtlanırsa dava en temel dayanaklarından birini yitiriyor.
Acaba mesele bunu kamuoyunun gözünden saklayabilmekle mi ilgili?
Ve yanıtsız sorularımız hálá ortada duruyor, yasın yasağı bu soruları yanıtlamaya yetmiyor:
MİT işkence altında alındığını bildiği bu ifadeleri neden bugüne kadar sakladı?
Neden işkence altında alınan ifadelerden yola çıkarak hazırladığı raporu servise koydu?
İşkenceciler neredeler, şu anda sanatlarını hangi kentin, hangi köşesinde icra ediyorlar?