Arınç’ın hukuk ve demokrasi anlayışı bu kadar
Başbakan Yardımcısı ve “geçici başbakan aday adayı” Bülent Arınç, Bursa’da Memur-Sen binasının açılış törenine katıldı ve bir konuşma yaptı.
Arınç, konuşmasında anayasa değişikliği sonrasında çıkarılması gereken memurlara toplusözleşme yasasının “en kısa zamanda” çıkarılacağını söyledi.
Anayasa değişikliğinin kabul ediliş tarihi 12 Eylül 2010! Aradan geçmiş 15 ay, Arınç hâlâ “en kısa zamandan” söz ediyor! Hükümet, bu arada kanun hükmünde kararnameler yoluyla neredeyse bütün devlet organizasyonunu değiştirebildi ama sıra bir türlü memurlara toplusözleşme olanağı verecek yasayı çıkaramadı.
Sadece bu bile bu konudaki samimiyetin derecesini gösteren bir örnektir.
Arınç aynı törende şöyle konuşuyor:
“Sandığa gidip hayır oyu kullananlar, referandum paketinin kabul edilmesiyle haydi toplusözleşme yapalım dediler. Ancak bunlar sadece hayır demek için çabaladılar. Toplusözleşmeye sadece Memur-Sen’in hakkı var.”
Nasıl bir demokrasi ve hukuk anlayışı ama?
Demek ki demokratik haklarınızı kullanarak bir yasa değişikliğine karşı çıkmanın bir cezası var: Eğer gerçekleşirse o yasadan yararlanamazsınız!
Arınç bildiğim kadarıyla bir avukat. Hukuk Fakültesi’ndeki hocaları bunu okuyunca acaba hakkında ne düşünmüşlerdir, gerçekten merak ettim.
Arınç sadece bununla kalmıyor, toplusözleşmeyi hangi sendikanın yapacağına da karar veriyor ki sadece bu bile en azından “sendikal hakların kullanılmasını engellemek” diye tarif edilen bir suça karşılık gelir.
Öte yandan belli ki Arınç’ın hafızası da bu geçen süre içinde zayıflamış.
Anayasa değişikliği sırasında bu düzenlemeye karşı çıkanlar “toplusözleşme hakkına” karşı çıkmadılar. Karşı çıktıkları şey, düzenlemenin bu haliyle toplusözleşmeyi zaten hükümetin iki dudağının arasına bırakıyor olmasıydı. Ve öyle görünüyor ki bu durumda bir değişiklik de olmayacak. Toplusözleşmede anlaşma olmaz ise hükümetin kurduğu uzlaşma komisyonu son kararı verecek. Bu nasıl bir “toplusözleşme” olacak peki?
Yargıçlar kararlarıyla konuşmalı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, adalet mekanizmasını “hükümetin arka bahçesi olmak” ile suçlayınca HSYK da bir bildiri yayımlayarak buna yanıt verdi. “Yargı kimsenin arka bahçesi değildir” dedi.
Yargının günlük siyasi tartışmalar içinde yer alması demokrasimizin geleceği açısından iyi bir tablo değil.
Yargının sadece bağımsızlığının değil, saygınlığının da korunması gerekiyor ve herkesin de buna azami özeni göstermesi gerekiyor.
Ama en başta da yargının kendisinin bu özen içinde olması şart.
Yargıçların politikacılar ile çene yarıştırmak yerine işine yoğunlaşması ve kararlarıyla konuşması doğru tutumdur.
Bugün yargıya yönelik eleştirilerin başında yargılama süreçlerinin uzunluğu ve klişe gerekçelerle cezalandırmaya dönüşen tutukluluk halleri geliyor.
HSYK’nın bu konuya yoğunlaşmasında yarar var.
Bakın Sivas’ta insanları yakarak öldürenler ile ilgili dava neredeyse zamanaşımına girmek üzere.
Milletvekili seçilenler bile halen tutuklu yargılanıyor.
Kamuoyunun önem verdiği davalarda savunma hakkına saygı gösterilmiyor. Sanık “sözü edilen tarihte o belgeyi karargâhtaki bilgisayarda düzenlemem mümkün değil, çünkü o tarihte ben yurtdışı görevindeydim” diye kendini savunuyor, mahkeme dikkate bile almıyor.
Sanıkların lehinde olan kanıtlar “adli emanette” unutuluyor. Savcılar hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesini de unutmuşlar gibi. Hoşa gitmeyen savcılar görevden alınıyor, iddianame yazılma aşamasına gelmişken tekrar en başa dönülüyor.
Bunlar yargıya duymamız gereken güveni ve saygıyı zedeliyor. HSYK’nın önce bu soruna bir yanıt bulması gerekiyor.
Bakan Şahin’in örnek tutumu
İSTANBUL ’da düzenlenen ve Dünya Bankası’nın 2012 yılı “Cinsiyet eşitliği ve kalkınma” konulu raporunun tanıtıldığı toplantıya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de katıldı.
Toplantı sırasında Halkevleri üyesi üç kadın bir protesto gösterisi yaparak bir pankart açtılar.
Bir toplantıda “Parasız eğitim istiyoruz” pankartı açan gençlerin aylarca hapiste süründüğü bir ülkede cesaret gerektiren bir eylem. Ama doğrusunu isterseniz benim onayladığım türden bir iş de değil.
Bakan Şahin’in toplantı sırasındaki tutumunu haberlerde izledim.
Güvenlik görevlileri protestocu kadınları susturup, dışarıya çıkarmaya çalışırken Bakan Şahin buna engel olmaya çalışıyor. Güvenlik görevlilerine “Bırakın konuşsunlar” diye sesleniyor ama onlar bir kere hızlarını almışlar, kadınları yaka paça dışarı çıkarıyorlar.
Bakan Şahin’in tutumu pek alışkın olduğumuz bir durum değil. Sadece AKP hükümetleri dönemi için söylemiyorum, bundan önceki dönemlerde de benzer protestoların sonucu böyle yaka paça dışarı çıkarılmak olurdu zaten.
Onun için Bakan Şahin’i kutlamak, bugüne kadar bu tutumları çok eleştirdiğim için boynumun borcu sayılır.
Bir demokratik anlayış sergiledi ve bunun görmezden gelinmemesi gerek.