Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Düşündürücü olduğu kadar manidar bir durum!

BAŞLIKTAKİ söz bana ait değil. Ergenekon Davası’nın savcısı Zekeriya Öz’ün bir değerlendirme raporunda yer alıyor.

Bununla ilgili haber, dün Hürriyet’te yayımlandı. Dost Tarikatı lideri İhsan Güven’in öldürülmesi olayıyla ilgili davaya gönderilmiş bir rapor bu.

Savcı Zekeriya Öz, şöyle diyor bu raporda: “Çelik’in (Pop şarkıcısı) fotoğraf çektirdiği ve fikri birlikteliği olduğu Güven ve Hablemitoğlu’nun cinayete kurban gitmesi, aynı ideolojide olmasına rağmen Çelik’e bir şey olmaması düşündürücü olduğu kadar manidar bir durumdur.”

Davaya bakan mahkeme, bu rapor üzerine Ergenekon Davası’nda tutuklu bulunan bazı kişiler ile Çelik’in ifadelerinin alınmasına karar vermiş.

Türk adalet sistemi açısından “düşündürücü olduğu kadar manidar bir durum” bu!

Sadece varsayımlara ve bu varsayımlardan beslenen kuşkulara dayanan bir itham ve bunu ciddiye alıp, “tanık ifadelerine” başvurmaya karar veren bir mahkeme!

Delilleri toplayıp, suçluları kıskıvrak yakalamak yerine, suçlu olduğu tahmin edilen kişileri “öttürerek” adaleti sağlayabileceğini düşünen bir savcı!

Suçla ilgili somut delilleri toplamaktan, sanıklar arasındaki bağlantıları ve suç ile ilgi derecelerini elle tutulur kanıtlarla ortaya koymaktan, delilden yola çıkarak suçluya ulaşmaktan daha kolay bu “geleneksel yöntem”!

Kolay ama bugünün modern ceza hukukunda yeri yok ne yazık ki!

Yandaş medya için ödüllü yarışma

KRİZİN tam da içimizden geçmekte olduğunu gösteren yüzlerce örnekten biri de ABD Doları’nın değerinin 1.80 liraya vurmuş olması.

Doların “tarihi rekorunu kırdığı gün”, www.tempo24.com.tr’de yayımlanan bir derleme, Recep Tayyip Erdoğan’ın neden tek sesli bir medya düzeni istediğini ortaya koyuyor.

Bakın, doların tarihi çıkışını yaptığı cuma gününün olayları, ertesi gün “AKP yandaşı medyaya” nasıl yansımış:

Star: “Doların çıkışı güçlü değil” başlığıyla verilen haberde doların 1.80 liraya yaklaştığı söyleniyor ve Türk Lirası için “ekonomi ve siyasetteki her türlü sarsıntıya direnen” tanımlaması kullanılmış.

Zaman: Fethullah Hoca’nın gazetesi haberi “2 lirayı geçecek söylentisi dolara zirve yaptırdı” diye verdi. Bakın Zaman’a göre kurun bu hale gelmesinin nedeni ne imiş: “Ancak uzmanlar, dış gelişmelerin yanı sıra, IMF ile bir an önce anlaşma yapılmasını isteyenler başta olmak üzere felaket tellallığı yapanların kurdaki tırmanışı hızlandırdığını düşünüyor.”

Yeni Şafak: Bu gazeteye göre ise suçlu bu kez yabancılar. Haber “İsviçre doların ayarını bozdu” diye verilmiş.

Türkiye: Bu gazete haberi birinci sayfasından vermeye değer görmemiş. Ama haberi veriş tarzlarına şapka çıkarmak gerek: “Dolar, 1.80’lik zirvede tutunamadı!” Rockefeller için özel iyimser haberler basan gazetenin editörleri bile böylesini akıl edemezdi. 10 puan veriyorum!

Vakit: Bu gazete de haberi birinci sayfasından vermemiş. Ekonomi sayfasında haber “iyimser boyutuyla” şu hale gelmiş: “Dolar 1.80’den döndü, Borsa’da artış yüzde 0.80!”

Sabah: “Dolar çıldırdı, 1.80’i gördü” başlığıyla birinci sayfadan tek sütunluk bir haber olarak verilmiş.

Recep Tayyip Erdoğan, bu medyayı sevmesin de ne yapsın?

Şimdi bütün yandaş medya editörleri arasında ödüllü bir yarışma başlatıyorum.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun dün açıkladığı rakamlara göre sanayi üretimimiz son bir yılda yüzde 21.3 oranında azalmış bulunuyor.

Bu haberi yarın Başbakan’ı en üzmeyecek şekilde verecek editöre iyi bir yemek ısmarlayacağım.

Hadi çocuklar, davranın kalemlere, gün Başbakan’ı en çok sevindirecek başlığı bulma günüdür!

Bir ’polis devleti’ uygulaması

MERSİN’de daha önce Başbakan ile girdiği sözlü tartışmada “Ananı da al git” emrine muhatap olan çiftçi, önceki gün Mersin’de yapılan AKP mitinginden önce gözaltına alındı.

Gazetelere yansıyan haberlere göre, söz konusu çiftçinin evi, mitingden bir gece önce polis tarafından gözlem altına alınmış, miting sabahı da çiftçi gözaltına alınarak karakola götürülmüş.

Böyle bir işlemi haklı gösterecek bir tek neden olabilir: Çiftçinin, Başbakan Erdoğan’a yönelik ciddi bir fiziksel saldırı hazırlığı içinde olması. Emniyet güçlerinin de bunu geçerliliği tartışılmayacak güçlü delillerle kanıtlamış olması.

Eğer bunlar yoksa ortada çok ciddi bir insan hakları ihlali var demektir.

Suçu olmayan, potansiyel suçu da kanıtlanamayan bir vatandaşın özgürlüğünün polisin keyfi tutumuyla sınırlandırılabilmesi, ancak polis devletlerinde olur, hukuk devletlerinde değil.

Şimdi Mersin Valisi’nden, Mersin Cumhuriyet Başsavcısı’ndan ve Mersin Emniyet Müdürü’nden bir açıklama bekliyorum. Bu gözaltının hukuksal dayanağı nedir?