Artık nutuk değil çözüm istiyoruz
BİTLİS’te beşi polis dokuz vatandaşımızın teröre kurban gittiği ile ilgili gazete haberlerinin mürekkebi kurumamıştı ki Çukurca’dan daha ağır haberler geldi.
Benim bu yazıyı yazdığım saatte 24 şehit, 18 yaralı vardı, dua edelim ki yaralılar içinden kaybedeceklerimiz de olmasın.
Olayın ertesinde Başbakan, Kazakistan’a yapacağı resmi geziyi erteledi. Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları Çukurca’ya gittiler.
Gencecik insanlar ölüp gittikten sonra bölgeye ziyaretin ne anlamı var?
Her zaman olduğu gibi hamasi nutuklar dinledik. Şehit kanıyla sulanmış topraklardan söz ettiler, terörün amacına ulaşamayacağının altını çizdiler, bize bu acıları yaşatanlara hayal dahi edemeyecekleri acıları yaşatacaklarından dem vurdular.
Toplumun olay karşısında duyduğu öfkeyi yatıştırmaktan başka bir işe yaramayacak tutumlar bunlar ve doğrusunu isterseniz toplumun öfkesi de artık böyle boş nutuklar ile dinmeyecek durumda!
Devleti yönetenlerin ve politikacıların böyle konuşmaları normal elbette! Anormal olan her olaydan sonra böyle konuştukları halde herhangi bir gelişmenin sağlanamamış olmasıdır.
Demokratik bir ülkede iyi ya da kötü giden her şeyin sorumlusu hükümetlerdir.
Onlar sorunları çözmek için oy istiyorlar, halk bu sözlerine inanıyor, oy veriyor ve işbaşına getiriyor.
Onlardan nutuk atmaktan daha fazlasını beklemek de bu nedenle hakkımızdır.
Elbette onlar da bizler kadar bu haberler nedeniyle acı çekiyorlar, ama onların bizlerden farkı icra makamında olmalarıdır. Üzülmeleri yetmez, gerekenleri yapmak yükümlülüğü omuzlarındadır.
Başbakan, terörün panzehirinin demokrasi ve insan hakları olduğunu söyledi, doğru bir noktaya işaret etti. Ama bunun da sıkça tekrarlanan bir söz olmaktan öteye bir anlam ifade etmediğini artık görüyoruz.
Eğer bu görüşünde samimiyse neden yapması gerekenleri bunca zamandır yapmadı? Yapamıyorsa neden söylemeye devam ediyor?
Başbakan, Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak sıkça “sözün bittiği yere geldiğimizi” tekrarlıyor.
Ben söylemiş olayım, ülkemizde de tam o noktadayız! Artık söz değil, çözüm istiyoruz.
Bu yabancı güç kim?
BAŞBAKAN Yardımcısı Bekir Bozdağ, terör örgütünün arkasındaki yabancı güçlerin hükümet tarafından gayet iyi bilindiğini söyledi.
Terörle mücadelede ardı ardına gelen başarısızlıklardan sonra bu sözü çok sık duyar olduk.
PKK’nın yabancı ülke gizli servislerince kolayca güdülebilecek bir organizasyon olduğu sır değil.
Sır olan, hükümetin gayet iyi bildiği ama bizim bir türlü öğrenemediğimiz “yabancı güçlerin” kimler olduğu.
Bu ülkelerin hangileri olduğunu hükümet biliyor ama bir türlü söylemiyor. Oysa artık dünyada genel kabul gören bir durum var ki uluslararası teröre destek veren ülkeler de o terör örgütü kadar suçlular.
Bunlara karşı hangi önlemler alınıyor, hangi uluslararası platformda bu tutumları mahkûm ettiriliyor, bilemiyoruz.
Ama dillerden düşmeyen tekerlemeyi dinlemeye de devam ediyoruz: Arkasında yabancı güçler var!
Hükümet hem Türkiye’nin bir uluslararası güç olduğunu, artık dünya politikasında yeri olduğunu söylüyor hem de terörü destekleyen yabancı güçlerin kimler olduğunu telaffuz bile edemiyor.
Bu “yabancı güç” nasıl bir güç ki artık dünya politikasını yönlendiren Türkiye’ye karşı bu hain oyunu oynayabiliyor?
Hükümet, söyledikleri ile tutarlı olmak zorundadır. Ya bu yabancı güçlerin kimler olduğunu açıklamalı ve o güce karşı gerekenleri yapmalıdır ya da böyle konuşmamalıdır.
Bu ciddi bir inandırıcılık sorunu yaratıyor ki terörle mücadelede kabul edilemeyecek bir durumdur.
Silûeti koruması gerekenler bozuyor!
SULTANAHMET Camii’nin altı minareli siluetinin arkasından fırlayan iki gökdelen, İstanbul’un tarihi yarımadasının görüntüsünü mahvetti.
Önce sivil toplum kuruluşları isyan etti, ardından Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş!
O görüntüye bakınca “maalesef” dedi ama o zamana kadar aklı neredeydi, bilemiyoruz.
Bildiğimiz şu: İki gökdelenin arazisi TMSF tarafından satılmış, arsayı alan şirket, kendisine çok katlı bir imar izni verilmiş olmalı ki, buraya yatırım yapmış. Büyükşehir İmar Dairesi, bu gökdelenlere karşı çıkmış, ama önce belediye meclisi sonra da Kadir Topbaş onaylamış.
Kültür Bakanlığı da önce itiraz etmiş, sonra onaylamış, ama şimdi Bakan gökdelenlerin tıraşlanmasından söz ediyor!
Yetkili çok, sorumlu yok durumunun tipik bir örneği yani.
Bu sorun nasıl çözümlenebilecek tam bir muamma ama aynı silueti bozacak bir başka girişim var ki şimdiden müdahale edilirse önlenebilir.
Süleymaniye Camii ve civardaki tepelerdeki camilerin silueti de Haliç’e yapılacak metro köprüsü ile perdelenecek. Köprünün yerinin yanlış seçilmesi bir yana, bizzat Kadir Topbaş’ın da tasarımcıları arasında olduğu köprünün tasarımı buna neden olacak.
Metro köprüsü, yükseklikleri 60 metreyi bulan boynuz şeklindeki ayakları ve perdeli tasarımıyla bu silueti yok edecek.
İş işten geçmeden bu işe bir dur demek gerekiyor ve görev de herhalde öncelikle “Siluet bozuldu” diye üzüntü içinde konuşan Kültür Bakanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı’na düşüyor!