Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ayakları sayın ikiye bölün!

PAZAR günü İstanbul’da “demokrasi bayramı” diye niteleyebileceğim miting fırtınasının ardından gazetelere yansıyan haberler bana eski bir fıkrayı hatırlattı.

Konu, mitinglere katılan kalabalıkların durumuyla ilgili.

Partililere bakılırsa en kalabalık miting onlarınkiydi.

Mesela, Emniyet’in 200 bin kişi tahmin ettiği AKP mitingine katılanların sayısı parti yetkililerine göre 500 bin kişi. Aynı şekilde Emniyet’in 50 bin kişi tahmin ettiği CHP mitingine katılanların sayısı partililere göre 200 bin kişi.

Mitingin yapıldığı meydanın yüzölçümünü, ayakta duran bir insanın kapladığı alana oranlayarak tahmin yapanlar daha büyük rakamlar buluyorlar.

Sözünü ettiğim fıkra şu: Bir gezgin, kırda karşılaştığı çobana sürüsünde kaç koyun olduğunu soruyor. Çobana teklifi şu: Sayıyı eksiksiz bilirse ona 1000 lira verecek, çoban yanlış bilirse gezgine bir kuzu çevirecek!

Çoban sürüye şöyle bir bakıyor ve bir sayı söylüyor. Sonra hayvanları tek tek sayıyorlar ve çobanın doğru bildiği ortaya çıkıyor.

“Nasıl bildin, çok büyük bir sürü bu” diyor gezgin. Çoban “kolay” diye yanıtlıyor, “ayaklarını saydım, dörde böldüm!”

Mitinglere kaç kişinin katıldığını gerçekten merak edenlere önerim de bu.

Partililerin söylediği rakamları insanların ayakları gibi düşünüp, ikiye bölsünler. Gerçek rakam odur!

Başbakan, Obama’ya benziyorsa ben de Brad Pitt’e!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, CNN’in internet sitesinde yayımlanan söyleşisinde ABD Başkanı Obama ile aralarında önemli bir benzerlik bulunduğunu söylüyor.

Benzerlik için bulduğu “özellik” ise her ikisinin de çok mütevazı olmaları imiş.

Bu durumda ben de Brad Pitt’e benziyorum, ikimiz de Angelina Jolie’yi beğeniyoruz çünkü.

Söyleşiyi okurken Başbakan’ın “mütevazı” sözünden ne anladığını da merak ettim.

Kubbealtı Lügati’ne baktım, “alçakgönüllü, kibirsiz, gösterişsiz” diye tanımlıyor.

Son meydan konuşmalarına, afra tafrasına bakınca bana pek uymuyor gibi geldi.

Obama’yı televizyonda bir iki kez izleme olanağı da bulmuştum, doğrusunu isterseniz ikisinin hal ve tavrı konusunda bir paralellik kuramamıştım. Mesela Obama, beğenmediği şeyler yazan gazetecilerle ilgili Erdoğan gibi bir tavır içinde değildi.

Siyasi rakiplerine karşı da itinalı bir terbiye düzeyini koruma kaygısı vardı.

Alabama’ya gittiğinde, kendisini protesto etme olasılığı bulunanları “içeriye” aldırtmayı aklından bile geçirmediğine de eminim.

Belli ki Başbakan, mütevazı olmanın iyi bir şey olduğunun farkında ve öyle görünmek istiyor ama ruh durumu buna izin vermiyor.

Benim kendisine önerim, bu görüşünde samimi ise, “küçük dağları ben yarattım” havasını bir kenara bırakmalı.

Sesini yükseltmeden konuşmaya gayret etmeli. Herkese eşit bir saygı mesafesi bırakmalı. Böyle yaparsa muhatapları da aynı şekilde saygılı bir mesafeyi korumaya gayret edeceklerdir ki bu hepimiz için iyi bir gelişme kabul edilmeli.

Seçimden önceki son gece artık miting vs. de olmayacağı için evinde oturup seçim sonuçlarını beklerken, eski aile albümlerini karıştırmasını da öneriyorum.

“Neydim, ne oldum” sorusunun en iyi yanıtını orada bulacaktır, siyasi yaşamda ön planlara çıkmaya başladığından beri kendisini takip ettiğim için buna hiç kuşkum yok!

Televizyon dizisi gibi ülke

YAPILAN bir araştırmaya göre Türkiye’de halkın yarısı günde 5 saatten fazla televizyon izliyor. Hürriyet muhabiri Meltem Özgenç’in haberine göre, halkımızın dörtte birini en az 3 saat televizyon izliyor.

Günde 5 saat televizyon, 8 saat uyku, 8 saat iş mesaisi, ulaşımdı vesaireydi derken gazete, kitap okumaya vakit kalmıyor haliyle!

Daha önce okuyup bir kenara not ettiğim bir araştırmada da çocukların yılda 900 saati okulda, 1500 saati de televizyon karşısında geçirdikleri yazılıydı.

Uzmanlar, televizyonlarda izlenen programların, insanların davranış biçimleri üzerinde etkileri olduğunu söylüyorlar.

Eğer uzmanlar haklıysa, araştırma sonuçlarına bakarak gelecekteki Türkiye’yi kolayca tahmin etmek de mümkün.

Erkeklerin tümü tıraşsız, insanlar yemeğe davetli oldukları evlerde ev sahiplerine hakareti normal bir tutum olarak sergiliyorlar, evlenmek isteyen kadınlar erkeğin kendilerini sevip sevmeyeceğini değil, evini kendi üstlerine yapıp yapmayacağını merak ediyor, çocuklar büyüyünce mafyaya intisap etmek istiyor, herkes bağıra çağıra konuşuyor, kimse birbirini dinlemiyor.

Televizyon ekranlarından evlere yansıyan görüntüler bunlar çünkü.

Hepimize şimdiden hayırlı olsun!