Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çanak antenlere yasak istenmemiş

İSTANBUL’da düzenlenen bir toplantıda, RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın “çanak antenlerin yasaklanmasını önerdiği” iddiaları üzerine yazdığım bir yazıyla bu düşünceyi eleştirmiştim.

RTÜK Başkanı Zahit Akman aradı ve böyle bir sözü söylemediğini, mevcut çanak antenlerle yasadışı ve pornografik yayınların da evlere girebildiğini, bu durumun önüne geçebilmek için dijital yayına geçme çalışmalarının hızlandırılacağını belirttiğini anlattı.

RTÜK Basın Müşaviri de bir yazılı açıklamayla Akman’ın konuşmasının ilgili bölümünü bana ulaştırdı. Akman’ın sözleri şöyle: “Tahmin ediyorum ki birkaç yıl içinde ülkemizdeki büyük vilayetlerin hepsinde dijital yayına geçeceğiz. Öyle büyük masraflara girmelerine gerek kalmayacak. Hem görüntü kirliliğine neden olan bu durum ortadan kalkacak, hem de gerçekten birçok mahzurlu yayının eve girmesine neden olan çanak anteni almayarak evlatlarını, ailesini ve kendini mahzurlu yayınlardan korumuş olacak.”

’İslam Birliği’ ham bir hayalden ibaret

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Bali’deki D-8 zirvesinde İslam ülkeleri arasında, Avrupa Birliği’nin bazı üyelerinin kendi aralarında uyguladığı türden bir “İslami Schengen vizesi” önerdi.

Uzun bir süre önce D-8 ülkeleri arasında işadamları için vize işlemlerinin basitleştirilmesini öngören bir karar alınmış, ancak bu karar İslam ülkeleri tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girememişti. Başbakan’ın bu yeni önerisinin de bu nedenle bir “fantezi”den ibaret kalacağını tahmin etmek zor değil.

Bunun en önemli nedeni, İslam ülkelerinin büyük bir çoğunluğunun hálá kapalı rejimler tarafından idare ediliyor olması.

Öte yandan dışardan bakıldığında, “ortak bir payda gibi görünen” İslam ülkesi olma özelliği ise İslam ülkelerinin bilinen özellikleri nedeniyle bir “ortak payda” olmaktan çok uzak.

Çünkü her ülkenin İslam denilince anladığı şey farklı ve dini inançlar söz konusu olunca bu ayrılıkların uzlaşma yoluyla bir potada eritilebilmesi mümkün değil.

Necmettin Erbakan’dan bu yana İslamcı siyasetten gelen politikacıların bir türlü anlayamadıkları bir şey bu.

Bugün Avrupa Birliği’nin temellerini oluşturan ve Avrupa ülkelerini giderek bir siyasi birlik içinde bütünleşmeye yönelten şey, bu ülkelerin “sivil” bir değerler sistemini benimsemiş olmaları.

Kısaca, “Avrupa değerleri” dediğimiz bu “şeyin” “laik özelliği nedeniyle”dir ki Ortodokslar, Katolikler ve Protestanlar aynı çatı altında bir araya gelebiliyorlar. Hatta üzerimize düşenleri yerine getirirsek aralarına bir “İslam ülkesi” bile alabilecekler.

Başbakan, “İslam ülkelerini birleştirmek” gibi bir fanteziyi bir kenara bırakmalı ve Türkiye’nin önündeki Avrupa Birliği hedefine yoğunlaşmalı.

Artık önümüzdeki maçlara bakacağız!

GEÇEN hafta ligdeki son maçlar oynanmadan önce Galatasaraylı bir arkadaşım, işyerine üzerinde “Gönüllerin Şampiyonu” yazılı bir Galatasaray posteri asmıştı.

O tarihte kimse Fenerbahçe’nin Denizli’de puan kaybedebileceğine ihtimal vermediğinden “gönüllerin şampiyonu olmak”, Galatasaraylılar için bir “teselli mükáfatı” gibi görülüyordu sanıyorum.

Artık maçlar bitti. Görüldü ki bu sezon şampiyon Galatasaray, gönüllerin şampiyonu ise Fenerbahçe imiş!

Elbette “gönüllerin şampiyonları” ile ilgili bir istatistik tutulmadığı için tarih bunu yazmayacak. Kimse 2005-2006 sezonunda kimin “gönüllerin şampiyonu” olduğunu bilemeyecek.

Bu sezon Galatasaray, son dakika golleriyle yanlış hesaplamadıysam en az 9 puan topladı. Fenerbahçe’nin de son dakika golüyle Kayseri’de kaybettiği 2 puan var. Bu tabloya bakınca şampiyonluğun “son dakikada” Galatasaray’a gitmesine de şaşırmamak gerek.

Bu sezonun en ilginç yönü ise Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışındaki ezeli rakiplerinden hiçbirine yenilmeden dört galibiyet (ki üç rakibini de kendi sahalarında yenmeyi başarmıştı) ve iki beraberlik almasına rağmen şampiyonluğu kaçırmış olmasıydı bence.

Galatasaraylı okuyucularımı, bu şampiyonlukları nedeniyle kutluyorum.

Biz ise “artık önümüzdeki maçlara bakacağız!”