POP şarkıcısı Demet Akalın, şike davasından tutuklu bulunan teknik direktör Bülent Uygun ve Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal hakkında suç duyurusunda bulunarak hakaret davası açtı.
Davanın açılma nedeni Bülent Uygun ile Halil Ünal’ın bir telefon görüşmesinde kendisi hakkında hakaretamiz sözler sarf etmiş olmaları.
Bu tür bir konuşmanın hakaret davasına konu olabilmesi için “alenileşmiş olması” gerekiyor.
Peki, iki kişinin telefonda söylediği sözler nasıl alenileşmiş olabilir?
Sorunun doğru yanıtı şu: “Telefon konuşmaları dinlenip yayımlanmış olmalı!”
Zaten böyle de olmuş.
Ünal ve Uygun’un telefonları, şike soruşturması nedeniyle dinlenmiş, bu görüşme kayda alınmış ve sonra savcılık bu konuşma tutanaklarını alıp iddianamesine koymuş. İddianameye konduğu için gazeteler ve internet siteleri bu konuşmayı yayımlamış. Ben olsam bir insanın kişilik haklarına hakaret içeren bir telefon konuşmasını yayımlamamayı tercih ederdim. Ama yayımlamasalar da fark etmezdi, çünkü iddianameye konularak, görüşme alenileştirilmiş oluyor zaten.
Bu davanın sonucunu merakla bekleyeceğim. Acaba mahkeme nasıl bir karar verecek?
Telefon görüşmesi yapan kişileri mi, yoksa bu görüşmeyi alenileştiren savcıyı mı suçlu bulacak?
Biliyorsunuz, telefon dinlemeyi düzenleyen kanun ve yönetmelik, takip edilen suç ile ilgisi olmayan telefon görüşmesi kayıtlarının bir tutanak düzenlenerek imha edilmesini gerektiriyor.
Soruşturmayı yürüten savcılık yasa ve yönetmeliğe uygun olarak hareket etmiş olsaydı, takip edilen suç ile ilgisi olmayan bu konuşma kaydı da imha edilecekti. O zaman bir insanın kişilik haklarına saldırı, sadece iki kişi arasında kalacak, alenileşmeyecek ve hakaret suçu da oluşmayacaktı.
Mahkemenin vereceği karar, Türkiye’de kanunların mı, kişilerin keyfi uygulamalarının mı daha üstün olduğunu gösterecek. Bekleyip, hep birlikte görelim.
Gerçek azmettiricileri bulmak istemiyorlar mı?
BİR hafta sonra Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından beş yıl geçmiş olacak.
Ve bu beş yılın sonunda elimizde sadece tetik çeken bir kişi ve onu azmettirdiği iddia edilen “birkaç ağabey”den başka bir şey yok.
Savcı bile cinayetin Ergenekon ile ilişkisi olabileceğini söylüyor ama ciddi bir soruşturma yapılmadığı için gerçek azmettiriciler büyük olasılıkla paçayı kurtaracaklar.
Önceki gün yapılan duruşmada Dink ailesinin avukatları, cinayet günü olay yerinde bulunan beş ayrı telefondan sanıkların arandığını ortaya koydular. Savcılık, bu telefonların sahiplerinin araştırılmasına gerek olmadığını düşünüyor, konuşmaların olayla ilgisi olmadığını savunuyor.
Avukatlar tutuksuz yargılanan iki sanığın telefon görüşmelerinin incelenmesini istiyor. Savcılık ise İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’ndeki görevli uzmanların henüz raporlarını hazırlamamış olmakla birlikte kendisine sözlü olarak bir ilişki bulunmadığını söylediklerini belirtiyor.
Bu cinayet, en başından beri doğru düzgün araştırılmadı.
Polis ve jandarmaya yapılan ihbarlara rağmen cinayetin neden önlenemediğini bilmiyoruz. Görevleri gereği bu istihbaratı değerlendirip cinayeti önlemek zorunda olanlar görevlerini basit şekilde ihmal mi ettiler, yoksa bir nefret suçunun sonucu olarak istihbaratı görmezden mi geldiler?
Bunların hiçbiri araştırılmadı. Bazı jandarma subayları görevlerini ihmalden yargılanıp mahkûm oldular, ama polisin üst düzey görevlilerinin soruşturulmasına hükümet izin vermedi. Vermediği gibi onları terfi ettirerek, taltif de etti!
Ve davada artık karar aşamasına da gelindi, mahkeme heyeti 17 Ocak’taki duruşmada davayı karara bağlamak istiyor.
Bu cinayetin önlenememesinin nedenlerini araştırıp bir de kitap yazan Nedim Şener ise hapiste, ortaya çıkarmaya çalıştığı örgütün üyesi olduğu gerekçesiyle yargılanıyor!
O koltuktan kalkması gerekiyor
ÇEVRE ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın geçen gün söylediği sözü bir kez daha hatırlayalım:
“Trabzonsporumuzun kupasını almak için çok ince ayarlı bir çalışma yapıyoruz. İnşallah hakkı olan Trabzonsporumuzun kupasını da Trabzonspor’un müzesine getireceğiz.”
Şike soruşturması sonucunda hazırlanan iddianameye dayanacak olan dava henüz başlamadı. O iddianamede yazılan her şey doğruysa bundan etkilenecek kulüpler arasında Trabzonspor da var.
Bakan bunları bildiği halde “ince ayarlı bir çalışma” yaptığından söz ediyor.
Mahkemeyi etki altına alıp kararına yön verecek bir “çalışma” yapamayacağını düşünüyorum.
Zaten o da sonra sözünü biraz kıvırtıyor. Kalabalıklar karşısında gaza gelip uyduruverdiği bir sözün nereye gideceğini sonradan gördü çünkü.
Ama bu kıvırtma, Bakan’ın insanların gözünün içine baka baka ve yüksek sesle bir palavra sallamış olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Demokratik medeni memleketlerde, doğru söylemediği ortaya çıkan bir bakanın o koltuğu bırakması gerekir.
Ama göreceğiz ki Bayraktar, büyük bir pişkinlikle o koltukta oturmaya devam edecek!