Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çok ince ayarlı bir çalışma yapılıyormuş

TRABZON’da bir açılışa katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Trabzonspor’un hakkı olan şampiyonluk kupasını almak için çok ince ayarlı bir çalışma yaptıklarını” söyledi.

Aynı zamanda AKP Trabzon Milletvekili de olan Bakan Bayraktar şöyle diyor:

“Trabzon gülerse, Türkiye güler. Trabzon kalkınırsa, Türkiye çok büyük mesaj verir. Şimdi bizim hakkımız olan Trabzonspor’umuzun kupasını almak için de çok ince ayarlı bir çalışma yapıyoruz. İnşallah hakkı olan kupasını da Trabzonspor’un müzesine getireceğiz. Allah inşallah bunu bize nasip edecek.”
Bakan, Trabzon milletvekili olarak elbette Trabzon’un kalkınmasını, yüzünün gülmesini isteyecek ve bunun için çalışacak. Buna Türkiye’de yaşayan herkes sevinir, bu sözlerinde bir sorun yok.

Ama Trabzonspor’un geçen sezon için şampiyon ilan edilmesi amacıyla nasıl bir “ince ayarlı çalışma” yapıldığını anlayamadım!

Şike iddiaları ile ilgili davanın görülmesine henüz başlanmadı.

Savcılığın iddianamesi elimizde, hepsi bu kadar!

Savcılık o iddianamede yaptığı suçlamayı mahkemede kanıtlamak durumunda. Bunun için delillerini sunacak, iddiasını savunacak.

Sanıklar savunmalarını yapmadılar. Savcılığın iddialarına karşın ne diyeceklerini, suçlamaları çürütmek için ortaya ne tür gerekçeler koyacaklarını bilmiyoruz.
Ama hükümetin bir bakanı çıkıp bu konuda “ince ince çalıştıklarını” söyleyebiliyor.

Bu nasıl bir çalışma? Savcılar ve yargıçlar üzerinde bizim bilmediğimiz yöntemlerle baskı mı kurulacak? Adil yargılanma hakkı ne olacak?

Tabii ikinci bir olasılık da aslında böyle “ince bir çalışmanın” yapılmıyor olması.

Bakan, karşısında kalabalıkları görünce basmış gaza, kendini tutamamış, bol keseden atıyor!

Eğer öyleyse, bu bakanın bundan sonra söylediklerinin doğruluğuna nasıl inanacağız?

Kemik yaşı ne olursa olsun o hâlâ çocuk!

BOLU ’nun Mudurnu ilçesinde rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanede hamile ve 11 yaşında olduğu anlaşılan Z.Ç. 3 ay önce mahkemeye başvurmuş ve 11 yaşında olmadığını, “kemik yaşının” 17 olduğunu belirterek nüfus kaydının düzeltilmesini istemiş.

Bu bilgiyi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in açıklamasından öğrendik.

Zaten Bolu Valisi de çocuğun kemik yaşının 17 olduğunu daha önce açıklamıştı.

Bir mahkeme, böyle bir iddianın doğruluğunun tespiti için Adli Tıp Kurumu’na yazı yazsa yanıtını almak neresinden baksanız bir dokuz-on ayı alırdı.

Önce yaşının büyük olduğu iddia edilen kişi bir devlet hastanesine gönderilirdi. Orada radyoloji ve ortopedi uzmanları boy, kilo, yaş, kıllanma, diş ve kemik yapısını incelemek için birçok röntgen taraması yapmak durumunda kalırlardı. Onların hazırladığı rapor Adli Tıp hekimlerinin onayına giderdi. Yanıtın geri gelmesinin Türkiye şartlarında ne kadar süreceğini hesaplamak zor değil.

Örneğin, Hrant Dink’in katili Ogün Samast için bu işlemin yapılması Şubat 2007 ile Ocak 2008 tarihleri arasında gerçekleşebildi.

Ama her nasılsa bu iş Mudurnu’da küçük bir köy evinde bile yapılabiliyormuş!

Öte yandan şöyle bir sorun da olduğu yerde durmaya devam ediyor:

Diyelim ki Z.Ç.’nin kemik yaşı 17 çıksın. Bu Z.Ç. ile 16 yaşındayken bir cinsel ilişki kurulduğu ve o yaştaki bir kızın “çocuk” olduğu gerçeğini değiştiriyor mu?

Çocukların cinsel istismarı ile mücadele ederken, çocuk yaştaki kızların sırf “ana babası razı” diye istismar edilmelerine göz yummak, medeni bir ülkenin valisine, bakanlarına, halkına yakışıyor mu?

Bu ihaleden de bal akıyor

İSTANBUL Boğazı’na yapılacak üçüncü köprü için bugün ihale gerçekleştirilecek.

İstanbul gibi dev bir metropolün iki köprü ile yaşayamayacağı açık.

Ama bu gerçek, bugün yapılacak ihalede önerilen güzergâhın sorunun çözümüne hizmet etmek yerine kente daha büyük zarar vereceği gerçeğini gölgelememeli.

Bu konuda yapılan bütün çalışmalar, yeni güzergâhın kentin ormanlık alanlarını ve su rezervlerini yok ederek, kenti kuzeye doğru genişleteceğini gösteriyor.

İstanbul’un kent içi trafik sorununu çözmeye hizmet edecek köprünün demiryolu geçişini de içererek Marmaray ile birleşmesi, karayolu geçişinin ise birinci ile ikinci köprü arasında olması gerektiğini gösteriyor. Birinci köprünün hemen yanına inşa edilecek bir ikinci köprü de böyle bir çözüm için öneriliyor.

Ama her şeyi herkesten daha iyi bilen Başbakan, bu güzergâhı bir helikopter gezisinde keşfetti ve onun dediği olacak. Bu arada yolun oradan geçeceğini daha önce öğrenenler de ceplerini dolduracaklar tabii! Acaba bu kişiler kimlerdir?

Yap-işlet-devret sistemiyle yapılacak köprü için gerçekleştirilecek kamulaştırmaların bedelini işi alan şirket ödeyecekti. Bu rakam başlangıçta 950 milyon lira olarak tespit edilmişti. Bu rakam sonra 700 milyona, şimdi de 400 milyona çekiliyor. Aradaki farkı bizler ödeyeceğiz.

İhaleyi alacak şirkete köprüden belli bir trafiğin geçeceği de taahhüt ediliyor. Eğer bu sözü edildiği gibi bir “transit geçiş köprüsü” olacaksa o trafiğin eksik kalacağı bugünden belli, aradaki farkı yine biz ödeyeceğiz.

Öyle görünüyor ki yine “ballı bir ihale” olacak.