Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Dere Boyu Caddesi’nden ne akar?

DÜN bizim gazetenin oraları sel götürdü. İçler acısı bir manzaraydı.

Yolun iki tarafında yüz milyon dolarlık binalar var. Ama önlerinde yolları yok!

Bu ilk kez olmuyor. 1995 Temmuz’unda bu bölge yine aynen böyle olmuştu. O gün Sabah gazetesini sel basınca, Hürriyet binasında iki gazete birden hazırlanmıştı.
Deprem, sel, toprak kayması gibi doğal felaketlerle mücadele edebilmek, onlara karşı koyabilmek kolay değil.

Ama “medeniyet” dediğimiz şeyin bir parçası da insanları doğal felaketlerden koruyabilmekle ilgili.
Medeni insanlar doğal felaketlerden dersler çıkarırlar ve benzerini bir daha yaşamamanın gereklerini yerine getirirler.

Bu bölgedeki Ayamama Deresi, kendi doğal yolu binalar ve yollarla tıkandığı için taşıyor.
İnsanlara özel bir düşmanlığı olduğu için değil.
On dört yıl önceki selden sonra, aşırı yağışların bu tür sonuçlara yol açabileceğini gördük.

Ve bu süre, benzeri bir felaketin tekrarlanmasını önlemek için yeterli bir süreydi, üstelik bu süre boyunca belediye yönetimi hep aynı partinin elindeydi.

Ama onlar böyle ağır meseleleri Allah’a emanet etmeye alışkınlar. Nitekim yolun iki yanında yapılaşmaya izin verilmeye devam edildi, dere yatağının ıslahı bitirilemedi ve benzeri bir yağmur, aynı felaket sonucu doğurdu.
Hiç kuşkunuz olmasın ki ileride de böyle olmaya devam edecek.

Bir zamanlar İstanbul’u bölgenin en yaşanılası kenti haline getiren yüzlerce dere, doğal yolları insanlarca tıkandığı için taşacak.

Dün sel götüren yollardan birinin adına bakın: Dere Yolu Sokağı!

İstanbul’da böyle yüzlerce sokak ve cadde var: Dere yolu sokağı, dere boyu caddesi, yeşil dere çıkmazı vs!

Ve her ağır yağış, o yolların adının neden öyle olduğunu bize bir kere daha hatırlatıyor.
Belediyelere düşen de oturup şırıl şırıl akan suları seyretmek oluyor!

 

Hukuksuz hükümet meşru olamaz

BAŞBAKAN’ın talimatıyla Maliye Bakanlığı’nda oluşturulan “Bağımsız Medyayı Susturma Kurulu”nun, akıl ve hukuk ile bağdaşmayan vergi cezası, bu hükümetin canı istediği zaman meşruiyet sınırları dışına rahatça çıkabildiğini gösteriyor.

Ortaya çıkıyor ki kanunlar ve devletin kurumları, bir talimatla eğilip bükülebiliyor. Söz konusu ceza gazetelerde vergi aslı ve vergi cezası olarak 3.5 milyar lira olarak yayımlanıyor ama faizleri de dikkate alırsanız bu rakam 5 milyar liraya kolayca ulaşabiliyor.

Nasıl bir iktisadi faaliyet ve kâr olmalı ki böyle bir vergi doğabilsin?

Ücretli ve maaşlılar kendi bordrolarından, serbest meslek sahipleri de kendi vergi beyannamelerindeki matrahlara uygulanan oranlardan yola çıkarak kolay bir hesap yapabilirler.
Üstelik bu kurum, faaliyetleri nedeniyle yılda neredeyse 1.5 milyar lirayı götürüp vergi dairelerine yatıran bir kurum.

Ortaya çıkacak rakamı değil Türkiye’de, Avrupa’da bile kazanabilecek kurum sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Başbakan ve tetikçileri, uzun yıllara dayanan geleneği olan bir denetleme kurumunun bütün itibarını yok etmek pahasına bu işe kalkıştılar. İstedikleri sadece Başbakan’ın hoşuna giden haberleri yazan, yorumları yayımlayan bir medyadır.

Bu hukuk dışı uygulama elbette yargıya gidecek ve oradan geriye dönecek. Onlar da bunu biliyorlar. Ama aradan geçecek süre içinde verebilecekleri kadar zararı özgür medyaya vermiş olacaklar.

Bu sadece Aydın Doğan’ın ve bu yayın organlarında çalışan biz gazetecilerin sorunu değil.

Bu Türkiye’nin sorunu!
Bütün medyası hükümet tarafından teslim alınmış bir ülkede yaşamak istiyorsanız oturmaya devam ediniz!
Bunu istemiyorsanız, sesinizi yükseltmenin tam zamanıdır!

 

Bu gidişin sonu iyi değil

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, ne olduğunu kendisinin de tam olarak bilemediği ya da biliyorsa söyleyemediği “Demokratik-Kürt Açılımı” TBMM’nin “gizli oturumunda” görüşülecek.
Türkiye’nin geleceğini, Türkiye’de yaşayan halkların geleceğini belirleyecek bir “açılım” yapılıyor ama her şey gizli!

Açılımın ne olduğunu bilmiyoruz, çünkü söylemiyorlar!
TBMM’de açıklayacaklar ama biz öğrenemeyeceğiz!

Bu nasıl bir demokratik açılım olacak?

Belli ki bu açılım da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi anlayışının bir yansıması olacak.

Yani bir kişi karar verecek, o yapılacak.
Konu üzerinde tartışılması, konuşulması engellenecek.

Zaten hükümetin, kendi yandaşı haline getirmeyi başaramadığı medyanın susturulmak istenmesinin nedeni de bu.

Erdoğan, adım adım tek adam diktatörlüğüne gidiyor, Putin’e özeniyor.
Bunun iyi bir gidiş olmadığını, düşüşün çok sert olacağını söylemiş olayım da belki yeniden düşünme ve gittiği yolun doğru olmadığına karar vermesine fırsat verelim.