Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Dışişleri ne iş yapar?

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül, dünkü Hürriyet’in manşetinde yer alan “Kapılar ardında müthiş itiraf” başlıklı haberi yalanladı.

Hürriyet’in yayınladığı haber Amerikan UPI ajansı tarafından geçilmişti. Habere göre Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, bir konferansta yaptığı konuşmada, Gül’ün kendisine “Amerikan Kuvvetleri Irak’tan çekilmemeli. Çekildiği takdirde İran’daki İslam rejimi bütün bölgeye hákim olur. İran’ın İslam Devrimi’ni ihraç etmesine kimse mani olamaz” dediğini anlatmıştı.

Abdullah Gül de açıklamasında Çek Dışişleri Bakanı ile arasında geçen görüşmenin tutanaklarını tekrar kontrol ettiğini, böyle bir konuşma olmadığını söyledi. Ve ülkemizde herkesin en iyi bildiği şeyi yaparak bir de “gazetecilik dersi” verdi: “Bu iyi gazetecilik değil, genel yayın yönetmenleri beni arasalardı iki elim kanda bile olsa telefonlarına çıkardım.”

Madem konumuz “iyi gazetecilik”, o halde biraz açıklamaya çalışayım:

Hürriyet’e her gün değişik kaynaklardan yüzlerce haber geliyor. Bu haberler önce Haber Merkezi’nin, sonra Yazı İşleri’nin denetiminden geçiyor. “İki kere kontrol” ilkesi muhabirlerin haberlerini yazımı anından itibaren her aşamada titizlikle uygulanıyor. Gerektiğinde Genel Yayın Müdürü bile bir muhabir gibi bu süreçte görev alıyor.

Bu olayda uluslararası güvenilirliği olan bir haber ajansı (UPI) bir konferansta yapılan bir konuşmayı haber haline getirmiş. O ajanslarda da benzeri haber kontrol süreçleri var. Bu konuşma yapılmış ki, ajans da bunu bültenlerine almış. Çek Dışişleri Bakanı’nın yapmadığı bir konuşmayı, bir uluslararası haber ajansı neden uydursun?

Dolayısıyla yalanlanması gereken birisi varsa bu Hürriyet’in yazı işleri yöneticileri değil, Çek Dışişleri Bakanı.

Öte yandan Dışişleri Bakanlığı gerek kendi kadroları gerekse Basın Yayın Genel Müdürlüğü ve Anadolu Ajansı kanalıyla bu haberden geçildiği anda haberdar olabilirdi, haberdar olmalıydı.

Dolayısıyla yalanlama için haberin üzerinden bir gün geçmesi gerekmiyordu. Dışişleri bu yalanlamayı haber geçilir geçilmez yapmak durumundaydı. Dışişleri’nin rutin görevini yapmamasının suçu neden Türk gazetecilerinin oluyor? Dışişleri’nin bu konuyla ilgili görevlileri ne iş yapıyor?

Ve benim özel olarak merak ettiğim bir konu: Abdullah Gül’ün, Çek Dışişleri Bakanı ile görüşürken, “amacını aşan” cümleler söylemiş olması olasılığı nedir?

’Zamanaşımı’ süresi çok kısa

YARGITAY Başsavcısı Nuri Ok, Yüce Divan’da yargılanan eski bakanlardan Yaşar Topçu ile ilgili davada esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Başsavcı yargılama konusu olan suçun “ihaleye fesat karıştırmak” değil, “görevi kötüye kullanmak” olduğunu belirti. Böylece Yüce Divan bu görüşe katılırsa, Topçu hakkındaki dava, zamanaşımı nedeniyle düşürülecek.

Davanın süreci ve savcılığın esas hakkındaki değerlendirmesi ile ilgili çok ayrıntılı bir haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.

Yüce Divan’ın bu konuda vereceği kararın ne olacağını bugünden bilmemize elbette olanak yok. Ancak Yüce Divanlık suçlarda zamanaşımının bu kadar kısa olmasının gerek sanık açısından gerekse kamu yararı açısından yanlış olduğu da çok açık. Yüce Divan’ın harekete geçmesi ancak TBMM’nin bu yoldaki istemi ile mümkün. Ve iktidar çoğunluğuna sahip olan partilerin kendi mensuplarını Yüce Divan’a sevk etmek konusunda son derece isteksiz oldukları da bir sır değil.

Bu nedenle kısa süreli zamanaşımları bu tür tüm davalarda yargılamayı olanaksız hale getirebilir.

Bu sanık açısından olumsuz bir durum, çünkü iddialar karşısında yargılanıp beraat etme hakkı elinden alınmış oluyor.

Kamu yararı açısından olumsuz bir durum çünkü ortada bir suç varsa bunun cezalandırılması mümkün olamıyor.

Bu nedenle Yüce Divan’da yargılanacak kişilerle ilgili zamanaşımının TBMM kararından sonra yürümesinin yararlı olacağına inanıyorum.

Bu hükümet bu tür bir düzenleme yapabilir mi, onun yanıtını da siz değerli okuyucularıma bırakıyorum!

Fenerbahçe özür dilemeli

FENERBAHÇE-Beşiktaş maçı başlarken Maraton tribününde yapılan bir “gösterinin” farkına varmamıştım. Şükrü Saracoğlu’nda oturduğum yer itibarıyla bu mümkün değil.

Maçtan önce koltuklara bırakılan değişik renklerdeki kartonlar aynı anda havaya kaldırıldığında ortaya “İtaat et” yazısı çıkmış. Yazının “İt” kısmı siyah-beyaz, geri kalanı sarı-lacivert kartonlarla oluşturulmuş.

Kulüp yönetiminin bilgisi dışında organize edilmesi son derece zor olan bu gösteri, tek kelimeyle söyleyecek olursak “ayıp”.

Her zaman rakibine saygı duymayanın, kendisinin de saygıyı hak etmediğini düşünürüm.

Bu çirkin gösterinin yaratacağı sonuçları ne Fenerbahçelilerin ne de o gün tribünlerde oturanların hak etmediğine inanıyorum.

Fenerbahçe yönetimi vakit geçirmeksizin bu gösteri nedeniyle tüm Beşiktaşlılardan özür dilemeli. Bu yapılmazsa, “küfürle mücadele ediyorum” demeçlerinin de hiçbir inandırıcılığı kalmayacak. Biz Fenerbahçeliler, dürüstçe oynanan, küfürsüz maçlar izlemek istiyoruz.

Başka yerlerde Fenerbahçelilere küfür ediliyor olması, bizlerin de o seviyeye inmesini gerektirmiyor!