En eski Sioux numarası
AKP’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ay yıldızla süslenmiş “Kurban Bayramı’nı kutlama” afişleri tartışmalara yol açtı.
Erdoğan’ın seçim yılında milliyetçi bir söylemi de kullanarak “yükselen dalgadan” yararlanmak istediği ileri sürüldü.
Milliyetçilik gerçekten “yükselen bir dalga” mı, seçimlerde işsiz ve umutsuz kitleleri etkilemek için işe yarar mı, seçim süreci başladığında göreceğiz.
Afişteki fotoğrafında Erdoğan, sağ eliyle “yeni ufukları” işaret ediyor.
Milliyet’te Ece Temelkuran, “iktidar sahiplerinin afiş fotoğraflarında bir ellerinin neden havada olduğunu” merak ettiğini yazıyordu.
Teksas-Tommiks okuyarak büyüyen bizim kuşak için bu bir sır değil.
Bu bilinen en eski “Sioux numarası”dır.
Elinizle meçhul bir yeri işaret eder, düşmanlarınızın dikkatini başka yöne çeker, bildiğinizi okursunuz!
Buna bazı bölgelerde “maymuna bak numarası” da denilir.
Ortada maymun filan yoktur, amaç dikkati başka yöne çekip içinde bulunulan zor durumdan kurtulmaktır.
Konu siyaset olduğuna göre burada dikkati başka yöne çekilmek istenenler, biz Türk seçmenleri olmalıyız.
İşin kötüsü, hedef Türk seçmeni olunca, bu en bayat numaralar bile işe yarayabiliyor!
Madem ihale yoktu, bu çalışmalar neden yapıldı?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, önemli konuları ayaküstü açıklama alışkanlığını sürdürdü ve ihale süreci devam eden elektrik dağıtımı özelleştirmesinin bu yıl içinde yapılmayacağını açıkladı.
Bugün Hürriyet’te okuyacağınız Çiğdem Toker’in haberi, bu gelişmeden özelleştirmeyi yapacak kamu kuruluşlarının haberdar olmadığını ortaya koyuyor.
Özelleştirme İdaresi, üç dağıtım bölgesi için ön yeterlik alan firmaları geçenlerde açıklamıştı ve şirketler tekliflerini 19 Ocak’ta vermeye hazırlanıyorlardı.
Bu durumda, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu da ihalenin yapılacağını gözeterek 2006-2010 yıllarını kapsayan elektrik satış tarifelerini boşuna hazırlamış oluyor.
Daha da ilginci Toker’in haberinden öğrendiğimize göre hükümet, IMF’ye verdiği son niyet mektubunda özelleştirmelerin 2007’de tamamlanacağını da taahhüt etmiş.
Ortaya çıkıyor ki Türkiye’nin en önemli işleri bile “ben yaptım oldu” mantığıyla yürütülüyor.
İşi devlet kurumlarının eşgüdüm içinde çalışmalarını sağlamak olan Başbakan başka telden çalıyor, Hazine’den sorumlu bakan başka telden, devletin kurumları başka telden.
Bunu sadece şöyle açıklayabiliyorum: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve yaklaşan genel seçim, Başbakan’ı o kadar germiş ki hükümetinin verdiği Niyet Mektubu’nu bile hatırlamıyor.
Madem ihaleler yapılmayacaktı, bu kadar bürokrat ve bu kadar şirketi neden meşgul ettiniz?
’Yağmurdan sonra’ tık yok!
SAMANYOLU Televizyonu’nun “Yağmurdan Sonra” isimli dizisinde, yaralı bir kadına türbanlı olduğu için tıbbi bakım yapmayı reddeden doktorlarla ilgili bir bölüm yayımlandı.
Sabah Gazetesi de bunu önceki gün manşetine, “Testis haberine diziyle misilleme” başlığıyla taşıdı.
Hatırlayacaksınız, bu haber Hürriyet’te yayımlandığında kıyamet kopmuştu.
Ortada ameliyatı yapan doktorun raporu vardı; çekildiği iddia edilen ultrason ve “ultrason isteğinin acil olduğu belirtilmediği” iddia edilen istek yazısı ortada yoktu ama özellikle İslamcı basın bunu Hürriyet’e saldırmak için bir bahane olarak gördü.
İki gündür bakıyorum, Samanyolu Televizyonu’nun dizisinde anlatılan olayla ilgili kimsede “tık yok”.
Bir tarafta gazetecilik kurallarına uyularak yazılmış bir haber, öteki tarafta tamamen “hayale dayalı” bir senaryo.
Haberde kıyamet kopuyor, hayale itiraz eden yok.
İşin ilginç olan yönü, bu haber vesilesiyle ne kadar demokrat olduklarını kanıtlama bahanesiyle Hürriyet’e saldıranların da bu konuda tek satır yazmamış olması.
Samanyolu’nun dizisi herkesin rengini ortaya koyan gerçek bir “turnusol káğıdı” oldu.