Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Erbakan’ın serveti Akbil ve Deniz Feneri

NECMETTİN Erbakan’ın değme tüccara ve sanayiciye parmak ısırtacak servetinin, miras kavgası nedeniyle ortaya dökülmesi, Saadet Partisi’nde hareketlenmeye neden olmuş.

Vatan’da Deniz Güçer’in haberinden öğrendiğimize göre partinin “akil adamları” Recai Kutan önderliğinde harekete geçmişler. Miras kavgasının Milli Görüş hareketine zarar verdiği düşünülüyormuş ve kardeşlerin barıştırılması ve açılan davanın geri çekilmesi için çareler aranıyormuş.
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın böyle bir servete sahip olmasını haklı kılacak bir geliri ve işi yoktu. SP’nin önde gelen isimlerinden Oğuzhan Asiltürk’ün de işaret ettiği gibi bu servet “cihat parasından” kaynaklanıyor olmalı.
Yani bir davaya inanmış kişilerin biriktirdikleri ve makbuz filan istemeden verdikleri paralar ve partinin iş başında olduğu dönemlerde yandaşlara verilen ihaleler sırasında yaratılan değerlerden! Bir de “Akbil” mevzusu vardı, hatırlar mısınız bilmem. Sanıkları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Milli Görüş gömleği giymiş iki eski başkanının da olduğu Akbil davası! Acaba Akbil vurgunu da mı “cihat parası” çerçevesinde yapılmıştı?
Şimdi bu “akil adamlar”, artık bu nasıl bir “akıl” ise, bunu ört bas etmenin yollarını arıyorlar.
Bana biraz da Deniz Feneri olayını hatırlattı.
Deniz Feneri vurgununda da inanmış, yardım sever Müslümanların paraları zor durumda olanlara yardım edeceğiz diye toplanıp, değişik şirketlerin kurulmasında, gemi satın alınmasında kullanılmıştı ve Almanya’daki mahkeme bunun “asrın yolsuzluğu” olduğuna işaret etmişti.
Davanın Türkiye’ye yansımasının nasıl olduğunu da hatırlayalım. Her şeye kızan “lider” bu haberlerin Türkiye’de yayımlanmasına da çok sinirlenmiş, gazetelerin boykot edilmesini bile istemişti.
O davanın Türkiye ayağının geleceği hala meçhul. Savcılar görevden alındı, yeni savcıların iddianameyi ne zaman yazacakları meçhul. Kim bilir bakarsınız, dava açılıp tamamlanıncaya kadar suç da zaman aşımına uğrar, “vatana millete hayırlı” bir durum ortaya çıkar!

Arada sırada aklıma geliyor!

KİMİN yazdığını hatırlayamıyorum ama rekram dünyasının önde gelen isimlerinden birinin yazdığından eminim. Reklamcılık ile ilgili bir kitaptı ve rekram metninin önemini uzun uzun anlatıyordu.
Kitabın bir yerinde de şöyle bir söz vardı: “Yazacak bir sözün yoksa şarkı söyle!”
Reklamların “cıngıl” adı verilen müzikleri ile ilgili bir sözdü bu. Bir mesajı uzun uzun yazarak anlatamıyorsanız, onu kolay akılda kalacak bir şarkı ile anlatabiliyorsunuz.
Başlıktaki “arada sırada aklıma geliyor” cümlesi bir şarkı sözü aslında. “Geldiği gibi de gitmek bilmiyor” diye devam ediyor.
Biliyorsunuz bu köşede her pazartesi bazı konuları “sakız” haline getirdim. Bunu işin kolayına kaçmak için yapmıyorum, “fikri takip” denilen bir görevim var, onu yerine getiriyorum.
Çünkü Türkiye’de toplumsal hafıza zayıf, her şeyi hemen unutuveriyoruz. Böyle olduğunu bildikleri için de büyüklerimiz meseleleri zamana yaymayı ve unutturmayı tercih ediyorlar.
Ben de baktım yaza yaza bir yere varamıyoruz, bari işi şarkılar yardımıyla anlatayım dedim.
Geçen hafta “benim adım ebruli” ile yola çıkmıştık, bugün de Ajda Pekkan ile devam ediyoruz.
“Arada sırada aklıma gelen” konuların başında KPSS sorularını çalıp dağıtan gizli ve de organize suç örgütü geliyor!
Başbakan’ın MİT Müsteşarı’na ve Emniyet Genel Müdürü’ne açık talimatına rağmen bu çete yakalanabilmiş değil.
Sınavda soruların yanıtlarının bazı kişilere dağıtıldığı ve kopya çekildiği açık ama suç örgütü ortaya çıkarılamadı.
Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri ile ilgili soruları bugünlük geçiyorum. Çünkü geçtiğimiz hafta Ekvador Devlet Başkanı’nın ziyareti vesilesiyle bu konuyu iki kere hatırlatmıştım. Bugün de tekrarlamayacağım.
Deniz Feneri’ni de bugün Erbakan’ın serveti vesilesiyle hatırlattım, onu da geçiyorum.
Bülent Arınç’a suikast soruşturmasının akıbeti konusunu da bir kez daha hatırlatmış kabul edin.
Şimdi iki konu var ki bunlardan uzun süredir söz etmedik:
Bir tanesini ilk kez Taraf yazarı Mehmet Baransu ortaya atmıştı.
Seçimlerden önce bir AKP’li bakan, özel bir uçak ile İsviçre’ye uçmuş ve oradan çantalar içinde milyon dolarlarla geri dönmüştü. Baransu’nun yazısından anlamıştık ki elinde bununla ilgili ciddiye almamızı gerektirecek belge ve bilgi de mevcut.
O da zaten bu konuya daha sonra dönebileceğinin sinyalini vermişti.
Ama bekliyorum, üzerinden aylar geçti bu haberin devamı bir türlü gelmedi.
Şu MİT  KCK meselesi bir sonuca varsa da sıra bu konuya da gelse diye merakla bekliyorum.
İkinci konumuzun üzerinden ise bir yıldan daha fazla zaman geçti.
Hatırlar mısınız bilmem, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, kendi altında çalışan savcılar tarafından “suç örgütüne üye olabileceği şüphesiyle” alınmış bir mahkeme kararıyla dinlenmişti.
Başsavcı ile ilgili iletişimin takibi uygulamasında yasa ve yönetmelikleri uyulmadığı da daha sonra ortaya çıkmıştı. Savcılar Başsavcıyı izlettirmiş, bir suç unsuru bulamamış ama tutanakları imha edip, durumdan Başsavcıyı da haberdar etmemişlerdi. Başsavcı da dinlendiğini bizler gibi gazetelerden öğrenince bir suç duyurusunda bulunmuştu.
Bu konuda da nedense bir ilerleme olmadı, bir soruşturma yürütüldüğünü, ifadelerin alındığını vs. duymadık.
Acaba bu suç duyurusu ne oldu?